Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
S a y f a | 167<br />
kurtulabilirse bu diyarda yaşadıklarına dair bir anı olarak yanında götürmek istemişti. Lâkin<br />
buradan çıkmayı pek başarabileceğe de benzemiyordu.<br />
Çevresine bakındı, her tarafına dağdan ve kayalardan duvarlar örülmüştü. Yalnızca<br />
ileride bir mağara girişi görünüyordu ve oraya doğru ilerledi. Onun da içinde aşağıya doğru inen<br />
bir çukur bulunuyordu. Derinliği bir adam boyundan fazlaydı. İçerisine indi. Bu karanlığın<br />
içerisinde ileriye doğru giden bir kanal vardı burada.<br />
Bu bir kanaldı. Doğal bir yapı olmadığını hemen anladı çünkü duvarlar yuvarlak ve son<br />
derece biçimli olarak kazınıp yontulmuştu. Bundan emindi, doğada saplantılı simetrilere<br />
rastlanmazdı; o insana özgü bir hastalıktı. Nerede biçim takıntısı olan birşey varsa o insanın<br />
elinden çıkmış demekti. Ayrıca duvarlara çakılmış demir halkalar gördü, onların bir kol boyu<br />
aşağısındaysa bu kanalın yan duvarlarına birer yumruk büyüklüğünde oyuklar açılmıştı.<br />
Anlıyordu, buralar meşale takabilmek için yapılmıştı ve karanlık tünelin içinde bir sıra hâlinde<br />
ilerliyorlardı. Buradan en son kim bilir ne zaman önce insanlar geçmişti. Dışarıya yeniden çıktı. O<br />
geniş alanı yeniden baştan sona gözden geçirdi, her tarafını dolandı. Başka bir çıkar yol<br />
bulamıyordu, girecekti o yeraltı yoluna. Belki de çağlar önce kullanılan bu yol, önündeki bu<br />
açıklığa çıkıyor, oradan da içinde bulunduğu ülkeye geçiliyordu. Ama kendisini o iri kuşun<br />
indirdiği bu kapalı alandan öteki tarafa nasıl aşılıyordu. Herhalde eskiden buralarda başka bir<br />
geçit daha vardı veya evvelinde alanın önü tamamen açıktı ama ya göçmüştü ya da bir<br />
depremde falan kapanmıştı. Şu an tam olarak bilemezdi bunu elbette ki.<br />
Bir süre düşündükten sonra kararını kesin olarak verdi. Çaresi yoktu; ışıksız, azıksız<br />
girecekti o tünele.<br />
Bir karanlık dehlizin içinde yürüyor, arkasına bile bakmıyordu. Geriye dönerse bir kere,<br />
bir daha başaramazdı. Ara sıra korkudan ter basıyordu, burada ölüp kalmak düşüncesi bile ölüm<br />
gibiydi. “Keşke dışarıda kalsaydım, belki birileri gelirdi veya beklenmedik birşeyler olurdu,” diye<br />
düşünüyordu içinden. Ama öteki taraftan da biliyordu ki kimse gelip kendisini kurtarmazdı<br />
orada, kendisini kandırıyordu. Sonra bunları düşünüp, yapacak başka birşeyi olmadığına kanaat<br />
getirip kendisini teskin ediyordu. İnsanın bazen kendi çözümlerini tek başına üretmesi gerekirdi.<br />
Ardından; “Burada çıldırarak, delirerek ölmektense dışarıda adam gibi ölürdüm hiç olmazsa,”<br />
diyordu. Beyni böylesi gidip gelişler içindeydi. Bacaklarıysa ilerlemeye devam ediyordu.<br />
Ne kadar yürüdü o yalnızlığın içinde bilinmez… Sonra başka şeyler düşünerek yalnızca<br />
ilerlemeye odakladı kendisini. Önce sevgilisini düşündü. Sonra intikamını… Bütün bunları, bu<br />
sıkıntıları çekmesine sebep olanlara hesap soracaktı. Aslında öç almasını gerektirecek<br />
durumların ortaya çıkmış olmasını hiç mi hiç anlayamıyordu. Ne işi vardı burada? Bu sıkıntıları<br />
çekecek ne yapmıştı kime? Ama sebebi yoktu. Ayak sesleri duvarlarda yankılanıyordu. Bu<br />
yankılar, kazınıp üzerine su damlatılan bir kafanın içinde çoğalan seslerin yaptığı işkence gibi bir<br />
eziyete dönüşüyordu.<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>