17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Elma - Apple Roman - Novel

Elma - Apple
Roman - Novel

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

S a y f a | 163<br />

apak 290 bir ihtiyar oturduğu yerde doğrularak geriye doğru yaslandı. Divanın üzerinde, ayağının<br />

tekini göğsüne doğru çekmiş vaziyette oturan, geniş alınlı, yuvarlak burunlu bir adama doğru<br />

bağırarak;<br />

– Bize biraz gizek 291 çal hele, diye emreder gibi seslenince herkes gülüştü.<br />

İhtiyarın kulakları biraz sağır olduğu için herkesi de kendisi gibi zor duyuyor<br />

zannetiğinden veya sesinin düzeyi kendisine de alçak geldiği için, elinde olmadan bağırarak<br />

konuşuyordu. Üstelik buyurgan tavrı da cabasıydı. Ama diğeri alınıp kızmamış hatta uykudan<br />

uyanır gibi çevreye bakınıp gülümsemiş ve bacağını indirdikten sonra yerde, divanın önünde<br />

duran gizeğe uzanmıştı. Biraz sonra da çalıp söylemeye başladı. Ahşap bir çubuğa at kılı<br />

gerilerek yapılmış yay, tellerin üzerinde gidip gelirken içeriye, odadaki havayı titreştiren derin<br />

bir sükûnet ve huzur doluyordu;<br />

Kızıl goncalar dökülür al yanağından,<br />

İnci saçılır gözlerinin bakışından,<br />

Bülbüller susar sesinin çağlayışından;<br />

Yüreğin yanar kor gibi avucumda.<br />

Dudakların açılsa sırça dişler balkır 292 ,<br />

Bakışların ok, kapkara kaşların yaydır,<br />

Samur saçların çağan 293 günü kıskandırır;<br />

Sevdan coşkun ırmak olur akar ruhumda.<br />

İlerleyen vakitlerde güveyin, gelin odasının kapısına kadar götürülüşüne eşlik etiller hep<br />

birlikte. Burada da sırtına vurarak içeriye gönderiliyordu tıpkı kendi ülkesinde olduğu gibi. Konuk<br />

olacağı eve döndüklerinde ise yataklarını hazır buldular.<br />

Batur ertesi gün kalkıp, çoktan hazırlanmış olan kahvaltıyı yaptıktan sonra yeniden yola<br />

koyuldu. Anlatıldığına göre, köyün dibinde kurulmuş olduğu bu dağları bugüne kadar aşan hiç<br />

kimse olmamıştı. Arkasında da herhalde hiçbir yer yoktu, dünya burada bitiyordu onlar için. Ya<br />

da öyle sanıyorlardı. Gerçekten de aşılmaz görünüyorlardı, buradan da ümidini keserek geri<br />

dönecekti. Kendisine köyün dışına kadar eşlik eden bir gençle birlikte, yukarılara doğru tırmanan<br />

bir yola çıktılar. Çıplak dağların, tepelerin arasında bir süre yürüdüler. Burası sağ taraflarında<br />

kalan o büyük dağ kitlesinin yanında onun yavrusu gibi kalıyordu. Delikanlı, üzerinde derince bir<br />

çukurun bulunduğu bir tepeyi gösterdi. Doğal ve derin bir oyuktu bu, sönmüş küçük bir<br />

yanardağa benziyordu.<br />

– Buradan eskiden kaynar sular fışkırırmış, su sonra kurumuş, dedi.<br />

290 Apak: Bembeyaz (ap-ak).<br />

291 Gizek: Kemençe.<br />

292 Balkımak: Parlamak, ışıldamak.<br />

293 Çağmak: Işık vurmak, ışık düşmek. Aydınlatmak.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!