Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
S a y f a | 37<br />
Zaman çok yavaş ilerliyor, bu arada ağır bir uyku çöküyordu üzerlerine, karşı konulacak<br />
gibi değildi. Aralarında sohbet ediyorlar, gerekli gereksiz bir sürü konu hakkında konuşuyorlardı<br />
ama uyku da yavaş yavaş damarlarına girip dolaşmaya başlıyordu. Göz kapakları ağırlaşırken<br />
esniyorlardı bir yandan da, ama şimdilik dişlerini sıkıyorlardı.<br />
Gecenin ilerleyen vakitlerinde çevreyi gezmek isteyen Kayas, eline meşalelerden birisini<br />
alarak diğerlerinden uzaklaşıp ağaçların arasına daldı. Biraz dolaştıktan sonra geri dönerken<br />
gözü meşalenin ucundan sanki birşeyler yalamak istercesine kırmızı, sarı, mavi dillerini yukarıya<br />
doğru uzatan alevlere takıldı; odunun etrafına sarılmış bez parçalarından fışkırıyorlardı sanki.<br />
Sıradan bir ateşti aslında ve öylesine yanıyordu ama o yürümeyi keserek gözlerini dikmiş öylece<br />
bakıyordu ateşe. Üzerine yerden aldığı küçük bir çöp parçasını yaklaştırdı, yanmaya başladı o da.<br />
Bir elinde tuttuğu meşalenin üstünde yalazlanan bu esrarengiz ışığa diğer elini yaklaştırdı sonra,<br />
ne olacağı zaten belli olmasına rağmen. Bir sıcaklık hissetti, biraz daha yaklaştırınca canı yandı.<br />
Boncuk boncuk terlemeye başladı ama elinin acısından değil, hayatında ilk kez anlağının 46 bu<br />
kadar derinlerine inerek düşünüyor olmaktan. Neydi bu, nasıl birşeydi? Orada bir sıcaklık vardı,<br />
çevresindeki havadan farklı bir görüntü sergileyen renkli tuhaf cansız birşeydi ateş; elle<br />
tutulamıyordu ama gözüyle görüyordu, ışık saçıyordu, yakıyordu. O odunun üzerinden niye<br />
çıkıyordu? Yanıyordu tamam ama yanmak ne demekti, niye yanıyordu? Oradaki ışığın ve ısının<br />
özü neydi? Gözlerini dikmiş, bakakalmıştı. Ateş neydi, orada havadan başka birşey yoktu. Yoksa<br />
var mıydı? Düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Ne vardı o alevin içinde? Hiçbirşey… Öyleyse o<br />
neydi? Sonra irkilerek etrafına baktı. Hızlı adımlarla yeniden diğerlerinin yanına döndü.<br />
Askerler omuzlarına binen anlaşılmaz bir yorgunlukla ve gözlerindeki mahmurlukla<br />
kafalarını önlerine düşürüyorlardı. Tuğrul da belli ki kafasının içinde birşeyler kuruyordu. Kayas<br />
iyi tanıyordu arkadaşını, beyninin içinde şu anda kim bilir neler hesaplayıp kitaplıyordu? O<br />
kafanın içinde kırk tilki dolanırdı da, kırkının da kuyruğu birbirine değmezdi. Komutan ayağa<br />
kalkarak, eliyle ağaçların seyrek olduğu bir yeri göstererek bağırdı;<br />
– Herkes şuraya toplansın da, bakın size ne anlatayım. Yoksa hepiniz uyuyacaksınız<br />
birazdan, gelin şöyle de uykunuz kaçsın.<br />
Kayas’ın gösterdiği yerde oturup birbirlerine anılarını, başlarından geçen ilginç<br />
serüvenleri anlattılar. İlk önce komutan başlamıştı anlatmaya, küçükken gördüğü iki başlı bir<br />
taya dairdi söyledikleri. Şaşkın şaşkın dinlediler, kimilerinin inanmadığı veya inanmak istemediği<br />
yüzlerinden okunuyordu. Sonra konuşkan erlerinden bazıları da heyecanla birşeyler eyittiler 47 .<br />
İçlerinden bir askerin ormana dair anlattığı ve gerçek olduğunu iddia ettiği bir öykü ise kanlarını<br />
dondurdu. Boynunu sürekli öne doğru uzatarak oturan bu er öyle bir anlatmıştı ki; sanki<br />
oradaymış, görmüş, yaşananları yakından izlemiş gibi heyecanla. İyi bir anlatım yeteneği vardı<br />
ve sürükleyici, akıcı bir biçimde konuşuyordu. Doğuştan gelen bir özellikti bu, yoksa eğitim<br />
46 Anlak: Zihin.<br />
47 Eyitmek: Anlatmak, konuşmak, söylemek. “Ayıtmak” da denir.<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>