tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü resim ... - Kütüphane
tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü resim ... - Kütüphane
tc çukurova üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü resim ... - Kütüphane
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
57<br />
David, ‘Napoleone Sainte Bernard Geçitinde’ adlı yapıtında, oluşturduğu<br />
atmosferle tarihi canlandırmıştır. Mekân ve doğa görüntüsü olarak ele alındığında yine<br />
bir perspektif hakimdir resme. Ancak katı ve dolaysız formlar, her türlü lüksten<br />
kaçınan coşkulu bir gösterişin yeni ifade biçimleridir. David’in yapıtları, gayet politik<br />
bir dünya görüşünün dışa vurumudur aslında. Bu açıdan bakıldığında Neo-Klasisist<br />
<strong>resim</strong>ler gerçek anlamda ‘ideolojik <strong>resim</strong>ler’dir bir bakıma. Bazı sanatçılar ise<br />
ideolojiyi güzellik olarak tanımlar ve formlar üstünde durur.<br />
“Ingres’in “ideolojisi’nin temelinde güzellik idea’sı yatar. Berrak Neo-<br />
Klasik üslubu, <strong>resim</strong>de mutlak uyumu ve dengeyi bulmak için<br />
kullanmıştır. Kendisini ilk planda bir çizim ustası olarak niteleyen<br />
Ingres doğaya sadık kalarak doğada gözlemlediği formları klasik<br />
idealler ışığında tuvaline aktarırdı.<br />
Neo-Klasisist resmin daha çok Barok ve Rokoko karşıtı akımın geniş<br />
yelpazesi içindeki öğretilerden bir tanesi olduğunu söyleyen Krausse’ye<br />
göre 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, sanatın kendi içindeki bütünlük<br />
artık tamamen paramparça olmuştur:<br />
“Bundan sonra sanat akımları birbirine paralel olarak gelişeceklerdi.<br />
Neo-Klasisizm’le neredeyse aynı dönemde yepyeni bir akım ortaya<br />
çıkmıştır. Aklın önüne duyguyu koyan ve onu idealize edilmiş formlar<br />
aracılığıyla ifade etmeye çalışan bu akım Romantizm’dir. Sanat artık<br />
kendini bütün bağlardan koparmış, öznel ifadeyi ve bireysel içeriği<br />
yazılı olmayan anayasası haline getirmiştir” (Krausse, 2005, 53).<br />
Sanatta ‘ben’in, yani insanın öznel duygularının ön plana geçtiğini söyleyen<br />
Krausse, Neo-Klasiklerin dünyayı kavramaya çalıştıkları o serinkanlı, akılcı bakış<br />
açısının karşısında şimdi duygu ve duygudan doğan bireysel bir hayal gücünün<br />
çıktığını söylerken sanatçının yeni hocası olarak ‘öznel duygu âlemi’ ve ‘sezgiyi’<br />
işaret eder:<br />
“Romantikler sezgilere, hayal gücüne ve yaratıcılık yeteneğine her<br />
şeyden çok önem verdiler. ‘İnsanın doğadaki tanrısallığı ancak kendi<br />
içinde bulunduğu kadarıyla kavrayabileceğini’ söyleyen Schelling’in<br />
romantik doğa felsefesinin izinden giden ressamlar, kendi sezgilerinden<br />
başka hiçbir şeye güvenmeyerek dünyanın esrarını çözmeye çalıştılar.