• EKONOMİenflasyonla kapanmasını getirebilir.İran’a Rekor Altın İhracatının SırrıTürkiye ekonomisinde yaz aylarına damgasınıvuran tartışmalardan biri de İran’a altın ihracatıkonusu oldu. İlk çeyrek büyüme rakamlarının beklenendenyüksek geldiğini, buna en önemli katkıyı danet ihracatın yaptığını gören iktisatçılar, rakamlarınbiraz daha ayrıntısına girince, İran’a altın ihracatıgerçeği ortaya çıktı.Dostumuz Mustafa Sönmez, Cumhuriyet gazetesindekiköşesinden konuyu tüm teknik incelikleriyleortaya koydu. 2011 yılında 6.2 milyar dolarlık ithalatakarşın, sadece 1.5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirenTürkiye, sadece 2012’nin ilk 5 ayında4 milyar dolar ihracat sınırını aşmıştı. 2012’nin ilk5 ayında ithalat 2.3 milyar dolarla sınırlıyken, sırfİran’a altın ihracatı söz konusu dönemde 3 milyardolardan daha fazla gerçekleşmişti.hakların ortadan kaldırılması girişimiydi. AKP’ninkıdem tazminatına ilişkin yeni tasarısını sosyal taraflarlatartışmadan medyaya göndermesine sendikalarhaklı bir tepki gösterdi. Kıdem tazminatlarınınbir fonda toplanmasını ve ödemelerin buradanyapılmasını öngören taslağı DİSK Genel Başkanı ErolEkici yeni bir takiye olarak niteledi.DİSK-AR’ın tasarının basına yansıyan başlıklarıüzerinden yaptığı hesaplamaya göre, asgari ücretiüzerinden sigorta kapsamına alınan bir işçi, mevcutsistemdeki her yıl için 960.5 TL Kıdem tazminatıalabilirken, yeni sistemde aylık olarak fona brütücretinin yüzde 4’ü yatırılacaktır.Bu da yıllık 451TL’dir. Kıdem tazminatı alacağı yarıdan fazla düşenbir asgari ücretli ya da sigortası asgari ücret üzerindenyatan bir işçinin bu maaşla, örneğin 100 bin TLfiyatı olan bir evi alabilmesi için, 221 yıl çalışmasıgerektiği sonucuna varıldı.Daha önceleri Türkiye’nin “sıfır” düzeyinde altınsattığı İran artık altın ihracatında yüzde 76’lıkbir paya sahipti. İşin sırrı şuydu: ABD ve AB, İran’aekonomik ambargo uyguluyor, ithalat için yapılacaködemelerin kendi bankaları üzerinden gerçekleşmesinide engelliyordu. Böylece İran’dan ithal ettiğiham petrol ve doğalgazın bedelini ödemek içinTürkiye’ye önce altın ithal edip, sonra da bu altınlarıbavul dolusu veya kamyon yükü İran’a teslimetmekten başka çare kalmıyordu. BOTAŞ ve TÜPRAŞödemelerini bu yönteme başvurarak gerçekleştiriyordu.Mustafa Sönmez’in aktardığına göre mekanizmaşöyle işliyor: İran’dan alınan petrol ve doğalgazınparası Halk Bankası’nda tutuluyor. Bankabu parayı altına dönüştürerek, bazen zırhlı araçlasınırda İran Merkez Bankası yetkililerine teslim ediyor.Bazen de uçak kargosuyla İran’a gönderiyor.Ama ödeme kayıtlara ihracat olarak geçiyor.Net altın ihracatının böylece suni biçimde şişmesinet ihracatı, dolayısıyla büyümeyi yukarı çekiyor.Fatih Özatay Radikal gazetesindeki köşesinde, altınihracatı dikkate alınmadığı takdirde ilk çeyrekbüyümesinin %2.6 olacağını öne sürdü. İhracat rakamlarıilk beş ayda daha da hızlı bir artışa işaretettiğine göre, İran’a altın ihracatı 2012’nin ikinciçeyrek büyüme rakamlarına da damgasını vuracakgibi görünüyor.Emekçilere Kıdem Tazminatı TuzağıEmekçiler cephesinden 2012 yazına damgasınıvuran gelişme kıdem tazminatında kazanılmışHükümetin kıdem tazminatı ile ilgili çalışmalarUluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile de paylaşmadığıortaya çıktı. 11 Temmuz 2012 tarihli Cumhuriyetgazetesine görüş bildiren örgütün Türkiye temsilcisiÜmit Efendioğlu şunları söylüyor:“Hükümet normalde bu tür çalışmalarını öncedensosyal taraflarla ve bizimle de paylaşır. Kıdemtazminatı konusunda bir hazırlık içinde olduklarınıduyuyorduk ama bizimle bir paylaşım olmadı. Gerçektenböyle bir taslak varsa bahsi geçen düzenlemelereaklımızın ermesi mümkün değil. Meselakadınlar evlendikten bir yıl sonra kıdem tazminatıalamayacaklar gibi düzenlemelerin mantığını anlamışdeğilim. Ancak taslağın bizimle paylaşılmasıhalinde daha net görüşler ifade edebiliriz.”ILO’nun çalışanların haklarını ilgilendiren yasaldüzenlemeler konusundaki tavrının evrensel olduğunubelirten Efendioğlu, “Bizim 144 sayılı Sözleşmemizgereğince kıdem tazminatı da dahil çalışanlarlailgili her türlü düzenleme işçi, işveren ve hükümetarasında varılacak mutabakatla çıkmalıdır.Bu mutabakat olmadan geçirilirse çalışma barışıbozulur. Bu üçlünün en önemli sacayağı çalışanlardır”yorumunu getirdi.Grev yasakları, işkolu barajları, bölgesel asgariücret, “4+4+4” Eğitim yasası derken üzerine “kıdemtazminatı yasası” da eklenince, insan “bu hükümetteemekçilere karşı oyun bitmez “ demektenkendini alamıyor.22BÜLTEN • MAYIS-HAZİRAN 2012
KitapElbet Sabah Olacaktır (Özgürlük Şairi Tevfik Fikret'in Romanı...)Ali İrfan YILMAZSMMMHıfzı TOPUZTevfik Fikret zor olanı, doğru bildikleri uğrunamücadele etmeyi seçer. Savunduğu doğrularındaçoğu zaman yalnız kalır; dostlarınınfikirdaşlarının sarıp sarmalamalarına ihtiyaçduyar. Sürekli takip edilen, yazılarına izin verilmeyenŞair, Süleyman Nazif’e yazdığı mektupta:“Koca bir alem içinde yalnızım Nazif.En samimi arkadaşlarımın arasında, sokağaçıplak çıkmış bir adam hissiyle titriyorum;herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız bençıplak! Herkes hiç olmazsa üniformalarla, nediyeyim üstünü örtüyor; herkes zamanın sahtegösterişine bürünebiliyor; herkes namuslugeçinerek alçak yaşamanın kolayını buluyor;(...)Bilir misiniz, bu zamanda namus, zarfınıkemirir bir mücevherden başka bir şeydeğil.”(s.97).Bizlere de çok bildik bu hal: İnsanların ihtişamlı üniformalarla,süslü giysilerle örtülü bedenleri, her kaba uygun sahte yalancı tavırları,kendisi olabilmesi, kendi özgün çıplaklığıyla görünmesi engellenmiş,sosyal molozlar haline getirilmiş olmasından başka bir şeydeğildir.“Ben romantik bir aşktan yanayım. Çok şeyin aşığıyım. Doğanın,bütün insanların, iyiliklerin, erdemlerin, dürüstlüğün, özgürlüğünve bütün güzelliklerin… Ben yosunlu bir dereye sarkansöğütlere, gökyüzündeki pamuk bulutlarına, yavaş yavaş yükselenAy’a da aşık olabilirim. Aşk benim ruhumdadır, içimdedir. Aşkı birkadınla olan ilişki içinde sınırlamam.”Cenap Şahabettin Fikret için: “Bence o kelebekler, çiçekler, derelerve bülbüller şairi değildir. O okyanuslardan daha derin bir sanatçıdır.(…) Fikret kolaylıkla yazamaz. Ama onun güçlükle yazdığı,kolaylıkla okunur.” der (s.105, 106).Ergenlikle birlikte insanların üzerinde en çok felsefe yaptıklarıaşk, karşı cinsle olan ilişkiler düzeyinde ifade edilerek insanın ruhundansoyutlanmaya çalışılmaktadır. Yaşamın bütününden ayırarak aşkınanlaşılması, yaşanılması mümkün değildir. İnsancıl duygulara sahipolmayan hiç kimse bunu anlayamaz. Bu aşk mahrumiyeti, zalimlerehayatın en büyük cezasıdır. Kendini topluma adamış olanların da enbüyük ödülü… Şair’in de bunu doyasıya hissetmiş olduğunu görüyoruz.“Elde yazılı bir kural olmadığı halde bazı sözcüklerin kullanılmasıyasaktı. Neydi bu sözcükler:Grev, suikast, ihtilal, sosyalizm, anarşi, dinamit, infilak,kanuni esasi(anayasa), hürriyet, vatan, musavvat(eşitlik), (…)büyük burun(Abdülhamit’in burnu), istibdat, veliaht, cumhuriyet,mebus, ayan, bomba, Mithat Paşa, Namık Kemal, inkilap,tahtakurusu(tahtın kurusu okunabileceği için), hastaadam(Osmanlı)…(…)İlk önce hürriyet, vatan, millet, zulüm, adalet gibi 50 ila 100kelime yasaklanmıştı. Sonra bu sayı çoğaldıkça çoğaldı.”(s.112).Adaletsizliklerin, baskı, sömürü ve eşitsizliklerin, insan kanınaişlemiş ön yargılı yaklaşımların korku ve pısırıklıkların yenilmesiyle altedilebilmeleri mümkündür. Sanatçılar ise, bu mücadelenin heyecanınımayalayan ve yaratanlarıdır.Fikret kadın hakları üzerine düşünce üreten bir sanatçıydı. O,'Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkumetmiş demektir.’ diyordu. ‘Ona göre her alanda kadının erkeğinyanında yer alması uygarlığın en önemli koşullarından biriydi.’(s.138)İttihat ve Terakki öncülüğünde padişahın yetkilerinikısan ve Meclisi Mebusan’a büyük görevlerveren Kanuni Esasiye’nin yürürlüğe girdiği 2. Meşrutiyetsonrasında, ne yazık ki geniş bir imparatorluktamilliyetçiliğin öne çıkarılması beklenenözgürlük ve demokrasiyi getirmemiş, Fikret’i düşkırıklığına uğratmıştır.“Herkes Meşrutiyet’in neleri yıktığını veneler getireceğini tartışırken o sessiz kalıyordu.(…) İttihatçıların çoğunu yakından tanıdığı haldebazılarına güveni yoktu ve onlara katılmakistemiyordu.”(s.165).İttihatçılarca 1911’de Meclisi Mebusan’ın dağıtılmasısonrasında: “Demek ki artık her şeyeski hamam eski tastı. (…) oysa millet İttihatçılardanözgürlük, adalet ve dürüst bir yönetimbeklemişti. Ülke ihanete uğramıştı. Halkı çiğneyenbu zalimlere isyan ediyordu.”(s.198). Bu ruh hali içindeki Şair“Haluk’un Amentüsü” adlı şiirinde;“Tüm insanlar kardeştirİnsan eti yenmezKan şiddeti çeker şiddet de kanı beslerDüşmanlıklar kanla bitmez” dizeleriyle, bir asır öncesinden bugüne nasihatte bulunmaktadır.“Fikret materyalist bir görüşü benimsemişti. Ama Marksizmletanışmamıştı. Sınıf kavgalarına hiç eğilmemişti. Toplumdaki bozukluklarınnedenini yöneticilerin soysuzluğunda, ahlaksızlığında,para ve koltuk hırslarında görüyordu. Dikta rejimlerine karşıydı,ama nasıl bir düzen kurulması konusunda somut önerileri yoktu.(…)… çıkış yolları üzerinde durmamış ve umutlarınıyitirmişti.”(s.222).Kısa mücadelelerinde insanların umutsuzlukları, küskünlükleriçoğu zaman her şeyin yerinde saydığını, beklenen değişime bir şeykatamadıklarını sanmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat değişimlerdekihareket, saatin yelkovanı gibi, fark edilmez ağır adımlarla yolunadevam etmektedir.Elbet Sabah Olacaktır, Remzi Kitabevi yayını olup 2012 yılı basımıdır.255 sayfa olan kitapta aynı zamanda ressam olan Şair'in kendiyaptığı resimler de yer almaktadır.Hıfzı Topuz, 1923 yılında doğdu. Galatasaray Lisesi’ni, İstanbulÜniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Strasbourg Üniversitesi’ndedevletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans ve StrasbourgHukuk Fakültesi’nde gazetecilik alanında doktora yaptı. Ülkemizdebirçok gazetede yazılar yazdı, yöneticilik yaptı. 1959-1983 yıllarıarasında Paris’te Unesco Genel Merkezinde yönetici olarak çalıştı.1974-75 yılları arasında TRT’de Radyolardan Sorumlu Genel MüdürYardımcılığı yaptı. Anadolu, Galatasaray ve İstanbul Üniversiteleriiletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi, uluslararasıiletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi. Son onbeş yılda yakın tarihimizdekiönemli kişilerin hayatlarını konu alan çok sayıda romanı bulunmaktadır.Bunların başlıcaları: Paris’li Yıllar, Eski Dostlar, ElvedaAfrika Hoşça Kal Paris, Fikret Mualla, Başın Öne Eğilmesin, Meyyale,Taif’te Ölüm, Paris’te Son Osmanlılar, Hatice Sultan, Gazi ve Fikriye,Milli Mücadelede Çamlıca’nın Üç Gülü, Devrim Yılları, Tavcan, HavaKurşun Gibi Ağır.• EDEBİYATBÜLTEN • MAYIS-HAZİRAN 2012 23