100 ÜMİT PARSIL’IN ÇALIŞMALARINDAN
“MEKTUPLAR”DAN “ANADOLU BÜYÜSÜ”NE -Renklerle bize yüreği anlatan Ressam: Ümit PARSIL- BÜKRA’DAN ŞEMS’E YÜREK YELPAZESİ: “MEKTUPLAR” Bir rüzgâr esti Doğu’dan Batı’ya… Bir rüzgâr esti çölden yeşil vadiye… Bir rüzgâr ki binlerce yıl kimseler eremedi sırrına. Kimine göre “karalardan denize” esiyordu rüzgâr; kimine göre “çölden üç tarafı denizlerle kaplı karaya”… O esişle bir ses yankılandı ansızın: Gaipten gelen bir ses… Gaiptendi, gaiptendi… Ya da Altaylar’dan denizlere… Yok, yok bu ses: Altaylar’dan yürek kayıklarına vuran ses… O Davudî ses, geldi yetişti bir gün!.. Herkes emindi artık; ses yüreğe erişmişti. Bir rüzgâr esti, o tılsımlı sesle… Ve sesin ardına takılmış envâi çeşit renkle bezenmiş “yelpaze”si ile… Kimseler çözemedi; belki de, rüzgârı da sesi de, aşkı da insanoğluna taşıyan o rengârenk yelpazeydi… Yelpaze geldi ve takıldı; üç tarafı denizlerle kaplı bereketli bir karaya. O kara ki; adı ANADOLU… Ne büyük rüzgârdı o! Ses anlattı bize, hakikati. Yelpaze taşıdı bize; renklerle birlikte Ay’ı, Güneş’i, Deniz’i, Mektup’u, Gül’ü, Gönül’ü… Hakikatti anlatılan; hakikatti, ezelden ebede taşınan. Hakikatti ama; kimine düş, kimine gerçek kayığı ile taşınmıştı. Kimine ayan beyan ortada idi; kimine yüzyıllardır çölde ve vahada aranan sır… Hakikat rüzgârı, insanoğlu için evvela Bükra’yı taşıdı Anadolu’ya. Yetmedi; aşkı taşıdı, yüreği taşıdı, gülü taşıdı. Yetmedi; Mevlânâ’yı taşıdı. Yetmedi; Şems’i taşıdı. Yetmedi; Mektup taşıdı: “İki Deniz” arasında… Yetmedi, hasret taşıdı, yazı taşıdı, renk taşıdı… Bükra! Denizlerden kopup gelen Bükra! Bir sır bıraktı; bu, yürek dolu, bereket dolu, renk ve hikmet dolu topraklara. Uzak diyarlarda yaşadığı denizlerden getirdiği sırrı sakladı Anadolu’nun bağrına… Bükra’yı hayal meyal gördü, görebilenler; Bükra’nın sırrına erebilenler… Yürekler, bu topraklarda o sırrı bulmak için yandı… Kimine göre uykuyu severdi, sessizdi, sinsiydi, Bükra… Ama yemyeşildi, yürekliydi, bereketliydi... Asildi… Kimine göreyse onlarca ejderhayı deviren kahramandı o. Güçlüydü, cesaretliydi… Ejdarhanın karnındaki “ateş”i almıştı da, taa Anadolu’ya getirmişti. Kuyruğunda saklamıştı ateşin sırrını ya da sır dolu ateşi… “Yelpaze” sûretindeki o sır binlerce yıldır Anadolu’da gizli… O giz, Anadolu’yu benzersiz ve paha biçilmez hazine kıldı, sonsuza dek… Bu ateşti, bu sırdı Anadolu’yu yakan. Yakan, hikmetli kılan, renge gark eden… Muazzam bir hazine ve şifa kaynağı yapan da, yemyeşil Bükra’nın ateşinin sırrı idi. Anadolu’da yanan her yüreğin en az bir rengi, Bükra’nın yelpazesindeki renklerdendi… Bunu her yürekli, yürekten duydu… 101
- Page 2 and 3:
2
- Page 4 and 5:
75 ‘Masal Gibiyim’ - Mustafa Ç
- Page 6 and 7:
Böylesi yanan, yandıran âşıkla
- Page 8 and 9:
Biz, dergimizin yürüyüşüne ç
- Page 10 and 11:
GÖKLER GÜRLEMİYOR ARTIK Bahaetti
- Page 12 and 13:
VASİYET Ali Haydar Tuğ Akşam bir
- Page 14 and 15:
14 ‘Niçin benim olan dil, beni y
- Page 16 and 17:
16 “… Halbuki; ideal dünyayı
- Page 18 and 19:
BİLGE PINARINDAN YEŞEREN TOHUMLAR
- Page 20 and 21:
Geleceğini garanti altına almakta
- Page 22 and 23:
UZAT ELLERİNİ Ayten Başabaş Dir
- Page 24 and 25:
Bütün bu hatıraları döne döne
- Page 26 and 27:
26 Sibirya’nın kışını anlaya
- Page 28 and 29:
AKLIMDA BÖYLE KALMIŞ Təranə TUR
- Page 30 and 31:
25 m yükseklikten bir ırmağa atl
- Page 32 and 33:
GENÇLER YARINLARDIR Oktay HACIMUSA
- Page 34 and 35:
GAMLI MUSİKÂRLAR 1 Elizaveta Miga
- Page 36 and 37:
Gece Gecenin serinliğinde doğan A
- Page 38 and 39:
-O da ne mi öyle? Buz işte bildi
- Page 40 and 41:
ESKİ TAKVİMLER Halil İbrahim Öz
- Page 42 and 43:
Ben afacan, o masum bir köylü kı
- Page 44 and 45:
Y a p t ı ğ ı m bu işleri bana
- Page 46 and 47:
46 Önce elekle unu elemesi lazım
- Page 48 and 49:
Hayat koşturmacasının içinde is
- Page 50 and 51: Bilirik ki, insanların m ö v c u
- Page 52 and 53: Y ə q i n l i k xüsusunda insan v
- Page 54 and 55: 54
- Page 56 and 57: Gençler! “Bir mü’minin diğer
- Page 58 and 59: Eskiden gönüller genişti diyebil
- Page 60 and 61: Geriye kalıyor iki şey: Tebliğ n
- Page 62 and 63: Biz gençlere vermek istediğiniz
- Page 64 and 65: YAHYA KEMAL’İN 60. ÖLÜM YILDÖ
- Page 66 and 67: 66 Sanki birileri onu, beni buraya
- Page 68 and 69: ÇOCUKLUĞUM Reyhan DAĞ Sımsıkı
- Page 70 and 71: “Sonsuzluğa kanatlanmaya hazır
- Page 72 and 73: Gitti garptan şarka savaşla durma
- Page 74 and 75: 74
- Page 76 and 77: ÖLÜM YOLCUSU Sefa ALPTEKİN Aslı
- Page 78 and 79: Her istediği, değişen sistem ile
- Page 80 and 81: Muhsin Dede yarıyıldan fazla zama
- Page 82 and 83: Bugün de öyle olmuştu. Tabiat Mu
- Page 84 and 85: KERBELA AH Hasan Tahsin SÜRÜ “K
- Page 86 and 87: Köyünü çevreleyen dağların ö
- Page 88 and 89: 88 yAZAR VE ESERİ
- Page 90 and 91: 90 Bu çalışma, han duvarları ve
- Page 92 and 93: ir volkan gibi coşup gelen derin b
- Page 94 and 95: Hüseyin Siret Bey, her gün çekti
- Page 96 and 97: 96 Mehmet GÜRSOY’un ‘KÜTAHYA
- Page 98 and 99: Hiçbir ahlak kendi kurallarının
- Page 102 and 103: Bu şifaya, bu ateşe, bu renge ko