16.12.2018 Views

MUSİKÂR EDEBİYAT KÜLTÜR EĞİTİM DERGİSİ 1. SAYI

GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY

GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Açılan çekmecelerden birinin önündeki kadın<br />

çekmişti dikkatini. Dövüne dövüne ağlıyordu.<br />

Orada her ne varsa yaklaştıkça sesler yükseliyor,<br />

tiz çığlıklar duyuluyordu. Ardından gelen itiş<br />

kuvvetiyle kendini bir süredir uzaktan incelediği<br />

gri dolabın önünde buldu. Açık “çekmece”den<br />

görünen bir kadın suretiydi. Gözleri kapalı<br />

derin bir uykunun beşiğinde gibiydi. Sarımtırak<br />

cildi huzurlu bir gülümsemeyle kaplanmıştı.<br />

Epey vakit orada öylece yüzünü seyrettiği bu<br />

kadın, SEHER! İyi ama neden bu soğuk odada<br />

ve çekmecenin içinde yatıyordu? Üşümüyor<br />

muydu?<br />

O sahneden hatırlayabildiği son anlar beyninin<br />

içinde durmadan sıraladığı bu sorulardı. Geri<br />

kalanı kopuk bir film şeridi. Sonrasında neler<br />

olduğunu ne kadar düşünürse düşünsün<br />

hatırlayamadı. Yıllar sonra, yaşadığı şokun<br />

etkisiyle gidip gelen hafızasından dolayı o<br />

anları hiç yaşanmamışçasına anımsayamadığını<br />

anladı Muhsin Dede. Bununla birlikte “gözümün<br />

nuru” dediği kızının kayboluşunun tam da o<br />

günlere rastladığını düşündü.<br />

Annesinin vefat ettiğini anlayamayacak kadar<br />

küçük yaşta olan kızı yaşanan hengâmeden<br />

korkup, kimseye sezdirmeden uzaklaşmıştı<br />

cenaze evinden. Kızının kaybolduğunu<br />

ancak günler sonra, verilen ilaçların etkisiyle<br />

kendine geldiğinde fark etmiş fakat bunun<br />

için gecikmişti. Kime sorsa, nereye başvursa<br />

bulamamıştı kızını.<br />

Gençken tanınmış bir ressam olmak<br />

istemişti Muhsin Dede ancak ailesinin zoruyla<br />

mühendisliğe adım atmış, yoğun iş programı<br />

sebebiyle içinde mütemadiyen boy veren<br />

“ressamlık” aşkını susturmak zorunda kalmıştı.<br />

Bu suskunluk, görünen kısmıydı yaşamının.<br />

Karnında aylarca büyüttüğü çocuğunu ansızın<br />

düşüren bir anne gibiydi. Anneliği tadamadığı<br />

halde içinde bulunan eksikliğin hiç geçmemesi<br />

gibi. Dikenli. Ruhuna yerleşen bu eksiklikle<br />

nefes almayı öğrenmişti Muhsin Dede. Üstü<br />

örtülmüş hayalini gün yüzüne çıkarmamak<br />

için resim çizmeyi bile bırakmıştı. Ta ki<br />

yaşadığı büyük yıkımdan sonra eski alışkanlığı<br />

nüksedene dek..<br />

Ümitsizliğin onu sarıp sarmaladığı günlerin<br />

birinde, Seher Hanım’ın yüzünde gördüğü en<br />

son ifadeyi resmetmişti. Morgdaki görüntüsünü.<br />

Resmi çizerken kâh ağlayıp dizlerinin üzerine<br />

düşmüş kâh karısından geriye kalan hoş anıları<br />

hatırlayarak gülümsemişti. Ama her bir çizikte<br />

yeniden yaşadığı o günü kâğıda nakşederken,<br />

gençlik hayallerini gerçekleştirecek tabloyu<br />

çizdiğini bilememişti.<br />

Kol kola girmiş, koyu sohbetler eşliğinde<br />

yürüyen sevgililer; neredeyse kendi<br />

ağırlığındaki çantasını taşırken altında titreyen<br />

bacaklarını zor zapt eden öğrenciler (Onların<br />

şaşkınlıkları Muhsin Dede’yi gülümsetirdi.),<br />

Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez<br />

karşılaştığı, her daim koşar adım yürüyen<br />

memurlar, hafta sonları omuzlarına aldıkları<br />

yavrularıyla gezintiye çıkan ebeveynler ve daha<br />

birçok insan türevi.<br />

Üstüne giydiği süveterin de etkisiyle<br />

tepedeki güneşten ona ulaşan sıcaktan epeyce<br />

bunalmıştı. Cebindeki mendille alnında biriken<br />

terleri silerken etrafına göz attı. Dikili ağaçlar<br />

yeşillenip, çiçek açmış gülümsüyordu. Yalnız<br />

yaşadığı uzunca zamanın ondaki karşılığı bu<br />

olmuştu, doğanın dilini okumak. Sözgelimi<br />

sıklıkla yürüdüğü orman yolundan geçerken<br />

çevresinde tiz bir sessizlik hâkimse bilirdi ki;<br />

az önce burada üzücü bir olay cereyan etti. Ve<br />

bu duyduğu kasıntı koku, yemyeşil ağaçların<br />

omzuna tüneyerek onları mutsuz etti. Bu<br />

durumda hissettikleri dış görünüşüne de<br />

akseder, yüzüne hüzün bulutları çökerdi. Kimi<br />

zaman gün boyu etkisinden kurtulamaz etrafına<br />

bakan gözleri bulanıklaşırdı. Veya ağaçlar<br />

neşeyle salınıyor dallarında kuşlar ötüşüyorsa<br />

bu huzur, ruhuna nakış nakış işlenir içinde tarif<br />

edilemeyen hoş bir etki bırakırdı.<br />

81

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!