16.12.2018 Views

MUSİKÂR EDEBİYAT KÜLTÜR EĞİTİM DERGİSİ 1. SAYI

GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY

GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Aniden, ormanda yankılanan bir at kişnemesiyle<br />

uyandı. Tarihî dekor tozlu zaman perdesini aradan<br />

kaldırdı. Coşkun meşalelerin külleri havada süzülüverdi.<br />

Gülle gibi yere vuran at toynaklarıyla bir kez daha<br />

afalladı, çocuk. Tam, o sırada…<br />

Atlı ve Çocuk<br />

Mirza Melikhan DEĞİRMENCİ<br />

Tarihi dekor tozlu zaman perdesini aradan kaldırır; bir<br />

şehir vardır vatanın kainatında ve kendi gökkubbemiz<br />

altında…<br />

“Ve nihayet görünür gök ve deniz! Biz gibi şen, biz gibi<br />

temiz. Her şey böyle başlar aslında. Kıyıya vurmuş eski<br />

bir plakta, küçük, kırık ve bembeyaz bir kabukta. Her<br />

şey böyle başlar aslında. Biz gibi çoğuz, biz gibi tekiz”<br />

Derenin kenarından bir ışıltı geçti. Çocuk, elindeki<br />

şekerin tadını alamadan gözüne ilişen o ışıltının<br />

peşine takıldı. Serin, rüzgârlı sabahta o yaşayan Üsküp<br />

dinlenmeye çekilmişti. Bülbüller daha uyanamamış,<br />

mayıs çiçekleri o güzel kokularını yayamamıştı.<br />

Çamura bulanmış ayakkabısından yükselen tozlara<br />

aldırmayarak koşmaya devam etti çocuk. Küçük<br />

sokaklardan ormana geçen derenin etrafı daha da<br />

ıssızlaşıyordu. Çocuk bunu umursamadan ormanın<br />

içlerine doğru ilerledi. Derenin içindeki parlak şey onun<br />

hemen önünde süzülüyordu. Hiç usanmadan saatlerce<br />

onu takip etti. Gür akan derenin berrak suları daha da<br />

karanlıklaşıyor ve sıklaşan orman güneşin ışıklarını<br />

kapatıyordu. Saatlerce o parlak, ne olduğu belirsiz<br />

şeyin peşine takılan çocuk, bir anda kendini karanlıkta<br />

buldu. Takip ettiği ışıltıyı bir an için unutuverdi, küçük<br />

çocuk.<br />

Nidalarla boşanan akıncıların şen, doludizgin atları<br />

Mohaç ovasını inletiyor, ovada inleyen seslerin yankıları<br />

kuşları korkutup kaçırıyordu. Bir mahşer havası vardı<br />

Mohaç ovasında. Daha ne olduğunu kavrayamadan, güçlü<br />

geniş bir el çocuğun karnını kavrayıp onu kaldırıverdi.<br />

Çocuğu alan adam onu atının arkasına oturttu. Adamın<br />

göğsü öylesine genişti ki çocuk önünü göremiyordu.<br />

Adam, Ak Tolgalı Beylerbeyi idi. Kulakları titreten bir<br />

sesle “İlerle!” diye bağırıverdi. Coşkun atların toynakları<br />

bir kez daha, yeri bir gülle misali yardı. Bin atlının<br />

kılıçları, aralarından geçen düşmanlarının kanlarıyla<br />

kırmızıya boyandı. Öylesine hızlılardı ki, şimşek<br />

gibi geçen atlıların nerede olduğunu bile anlamayan<br />

düşmanlar, kendilerini yerde buldu. Dev gibi orduyla,<br />

düşman yanlarından akın akın geçiyordu. Gözlerinin<br />

önünde birçok asker, atlıların keskin parlak kılıçlarının<br />

hamleleriyle tek tek yere seriliyordu.<br />

Çocuklar gibi şen atlılar, muazzam, korkusuz ve bir o<br />

kadar da genç idiler. Beylerbeyi’nin her nidası onları<br />

daha çok coşturuyor, atlarını dizginleyen akıncıları daha<br />

da hızlanıyordu. Mohaç ovasının yumuşak toprağından<br />

kalkan tozlar arasında dev gibi düşmanın arasına sızıp,<br />

düşmanın içini yarıyorlardı.<br />

Küffarın, bitmek bilmeyen umudu o anda tekrar<br />

doğuverdi. En öndeki genç yiğit, kalbine saplanan bir<br />

okla atından, onu çiğnemeyi bekleyen düşmanın arasına<br />

düştü. At yuvarlandı ve şiddetli bir metal sesiyle dağ gibi<br />

bir haraminin zırhına çarptı. Ak Tolgalı Beylerbeyi’nin<br />

sancak gibi dik duran omuzları bir anda düşüverdi ve<br />

keskin gözleri açılıverdi. Bu manzarayı gören akıncıların<br />

şimşek gibi atları daha da hızlandı. Bir hüzün yağmuru<br />

çiselemeye başladı, o sıra. O hızla, doludizgin boşanan<br />

atlarla yerden yedi kat arşa kanatlanıverdi akıncılar.<br />

Akıncılarının tek tek kanatlandığını gördükçe gönlüne<br />

bir rahatlama geldi Beylerbeyi’nin. Düşen omzunu<br />

kaldırdı ve atını mahmuzlayarak hızlandı. Ardından<br />

çocuğa dönenerek gülümsedi:<br />

69

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!