MUSİKÂR EDEBİYAT KÜLTÜR EĞİTİM DERGİSİ 1. SAYI
GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY
GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Muhsin Dede yarıyıldan fazla zamandır gelirdi<br />
buraya. O tartının ardında, gelip geçenler<br />
önünden sürüklenip giderken gördüğü tüm<br />
yüzleri dikkatle inceler, sanki daha sonra<br />
üzerinde çalışmak üzere beyninin bir noktasında<br />
istiflerdi. Baktığı bütün gözlerde aynı kıvılcımı<br />
arar, aradığının o olmadığını anladığında ise<br />
farkında olmadan başını iki yana sallardı. Her<br />
seferinde aynı heyecanla usanmadan arıyordu<br />
gelecek olanı.<br />
İşte yine varmıştı köhne, yeşilimsi köprüye.<br />
İçinden yükselen hissi neye yoracağını<br />
bilemeden, kendisine biçtiği ufacık yere oturup<br />
yanında getirdiği tartıyı meraklı bakışların<br />
arasında özenle ön tarafa yerleştirdi. Eskiden<br />
olsa bu meraklı yüzleri sürekli yanında taşıdığı<br />
resim defterine kaydeder, büyük bir aşkla çizdiği<br />
tablolarına sima olarak eklerdi. Tablolarının<br />
ilginç bir özelliği vardı. Sadece insan yüzü üzerine<br />
yapılan çalışmalardı bunlar. Tuhaf bir ilgiyle insan<br />
yüzlerini irdeler, bazen birinin gözlerini başka<br />
bir yüzle birleştirip yeni oluşturduğu kimlikleri<br />
resmederdi. Bu alışkanlık küçüklüğünden beri<br />
süregelen çizme sevdasıyla birlikte, hayal ederek<br />
başlamıştı. Etkileyici bir surat ifadesini çizerken<br />
adeta büyülenir, tuvale yansıttığı çizgileri ete<br />
kemiğe büründürerek, görünen duyguyu kendisi<br />
de yaşardı. Hatta ağlayan bir yüzü çizerken,<br />
gözlerinin sulandığını ancak resim bittiğinde<br />
fark ederdi. En son çizdiği “Buzdaki Aşk” adlı<br />
tablosundan sonra eli fırçaya varmasa da o<br />
günlerden burnuna çalınan kekremsi havayı<br />
solumaktan hoşnut olurdu.<br />
“Kalp krizi.” demişlerdi yıllardır aynı sevgiyle<br />
bağlı olduğu eşini aniden kaybettiğinde. Ne de<br />
kolay söylemişlerdi, “Öldü” kelimesini. Oysa<br />
Muhsin Dede hiç inanmamıştı öldüğüne, bir gün<br />
ölebileceğine. Nitekim öylesine güçlü bir kadındı<br />
ki... Vefat haberini hemen vermemişlerdi yakınları.<br />
Sezdirmemeye çalışarak ertelemişlerdi, yeniden<br />
canlanma ihtimalini düşünerek bekletmişlerdi<br />
sanki verecekleri haberi. Yoğun bakım<br />
ünitesinin önündeki kalabalıktan yankılanan<br />
tiz çığlıktan anlamıştı Muhsin Dede, eşinin geri<br />
dönmemek üzere çekip gittiğini. Anlamıştı da<br />
tek söz edememiş, susmuştu. Hem de öyle bir<br />
suskunluktu ki, içi boşalmış, konuşabildiği bir dili<br />
olduğunu unutturmuştu. Gözleri, hissettiklerine<br />
inat kupkuru. Anlayamamıştı. Çevresini izliyordu.<br />
Donuk. “Bu insanlar neden sessiz sinema oynar<br />
gibi tuhaf hareketlerde bulunuyorlar böyle?<br />
Sahi oyun oynuyorlarsa bile bu kadar abartılı<br />
hareketlere ne gerek var? Hem hastanede oyun<br />
mu oynanır canım! Yok, yok. Oyun oynamıyorlar.”<br />
diyordu kendi kendine. Uzaklardan sesler<br />
işitiyordu Muhsin Dede. Çok uzaklardan.<br />
“Muhsin Amca konuşsana!”, “Bari sen güçlü dur,<br />
en güçlü olman gereken gün bugün.”, “Seher<br />
Teyze de seni dimdik görmek isterdi.”, “Neden<br />
tepki vermiyorsun?”, “Muhsin Amcaaa!” Bir kaç<br />
kez konuşanları süzdü Muhsin Dede. Duyuyor<br />
konuşamıyordu. Konuşuyor anlatamıyordu.<br />
Anlıyor karşılık veremiyordu. Dili ağzının içinde<br />
şişmiş ve uyuşmuştu, sanki hiç yoktu.<br />
Yüzme bilmediğini suya düşmeden aklına<br />
getirmeyenler gibi çırpındığında, onu<br />
uyandırmak için yüzüne su serptiklerini fark<br />
etmesiyle hıçkırıklara boğulması bir olmuştu.<br />
-Seheeeeeerr!<br />
Az sonra en alt kattaki ıssız koridorda bulmuştu<br />
kendisini. Yanında iki kişi, koluna girmiş destek<br />
veriyorlardı ona. Kim olduklarını bilemeyecek<br />
kadar geçmişti kendinden. Tutmasalar<br />
kollarından, bir kumaş parçası gibi yığılacaktı<br />
yere. Kafasının içinde binlerce kişi konuşuyordu.<br />
Birbirleriyle yarışırcasına anlatıp duruyorlardı,<br />
ne söylediklerini kendileri bile anlamaksızın.<br />
Gökyüzünün boşluğunda yürür gibiydi.<br />
Ayaklarının altı hissiz.<br />
Gri bir kapıdan içeri süzüldü sabırsız<br />
kalabalık. Arka sıralarda o anda tanıyamadığı<br />
kişilerin ardından, amaçsızca içeriye adım<br />
atmıştı. Bir ürpertiyle donakaldı. Garip bir odaydı<br />
burası. Karşı duvarda kocaman çekmeceleri<br />
andıran gri metal görünüşlü dolap dışında bir<br />
şey yoktu. Gözlerinin önünde dans ettiği için<br />
net göremediği yeşil renkteki rakamlara anlam<br />
vermeye çalışıyordu:-18.<br />
80