MUSİKÂR EDEBİYAT KÜLTÜR EĞİTİM DERGİSİ 1. SAYI
GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY
GENCİNE PROJE OFİSİ YAYINI. Üç Ayda bir yayınlanır. (Ekim-Kasım-Aralık/ GÜZ) 1. Sayı. ESKİDE ve YENİDE İNSAN, Teması. Armağan Ekleri:1. Bahaettin KARAKOÇ 2. Ali Haydar TUĞ (İlk Yayın 16 Aralık 2018) Ankara- TURKEY
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Fakat aydın diyorsak… Ki ben, ‘münevver’<br />
kelimesini tercih ederim. Aydın, ışıklı ya da bazı<br />
soruların cevabını bulmuş anlamı taşısa da biraz<br />
dar, bir parça kısıtlı ve biraz da dünyevî çeperde<br />
bir anlam içeriyor, bana göre. ‘Münevver’ daha<br />
geniş anlamlı… -‘İnsan’ da ne kadar büyük<br />
şümullü değil mi? Durur da bir yol, fehmedersek!-<br />
Münevver; aydın, ışıklı, ışıklandırılmış, seçkin,<br />
nurlu, benzerleri arasında hemen fark edilen<br />
anlamları taşıyor… Benim tercih ettiğim en<br />
kapsamlı tarife göre ‘kelamı, kalemi ve kemâlâtı’<br />
ile insanlara ve insanlık ufkuna nur saçan, nurlu<br />
yol açandır, münevver…<br />
Aydın günümüzde, dilimizde daha fazla kullanım<br />
alanı bulmuş. Ben de günlük konuşmalarımda<br />
–zamanımın büyük çoğunluğunda genç nesille<br />
bir arada olduğum için- aydın kelimesini<br />
kullanmayı tercih etsem de benim kullandığım<br />
‘aydın’ isimli dil kabının içeriği ‘münevver’ dil<br />
kabının içeriğinin içine girerek zenginleşmekte<br />
ve kimliğini bulmakta… Yani bendeki aydın<br />
kelimesi münevver kelimesinin ihtivası ile<br />
münezzeh. Onun için ben; milletimin (ve elbette<br />
ümmetimin) ‘aydınları’nda ya da ‘aydınım<br />
ben’ diyebilenlerinde ‘münevverlik’ vasıflarını<br />
arıyorum, özlüyorum.<br />
Çünkü münevver ‘insan’ı, ‘hayat’ı, ‘ölüm’ü, ‘aşk’ı,<br />
‘yaratılış sırrı’nı, ‘kulluk’u, ‘dünya’yı, ‘yokluk’u,<br />
‘varlık’ı yalnızca araştıran, soran, öğrenen,<br />
anlayan, yazan, anlatan, çevresi ile paylaşan<br />
değil; Allah’ın kendisine bahşettiği ‘ilm’i -ki<br />
bu ilim ‘yüreğinin aklına nakşedilmiş’tirbütün<br />
insanlıkla, bütün kâinatla paylaşma<br />
sorumluluğunu ruhunda duyandır. Bana öyle<br />
gelir ki insan olarak bu ‘hakikat’i ruhumuzda<br />
ve yüreğimizde anladığımız gün; gerçek birer<br />
‘fikir adamı’ olacağız; hatta dolup taşarak<br />
hakiki birer ‘münevver’ olarak<br />
milletimizin, ümmetimizin akıl<br />
ve yürek mecralarına sadece<br />
bildiğimizi değil yürekte ve<br />
hayatta bulduğumuzu, -Allah’ın<br />
izni ile -diğer yürek ve akıllara,<br />
insanlara, insanlığa canı gönülden<br />
pay edeceğiz.<br />
Asıl derdimiz ‘insan’ olmayı<br />
(hatta insanı kâmil olmayı)<br />
bulmaktır. İnsan olmayı bulan<br />
da ciddi meseleleri anlatmayı,<br />
konuşmayı, paylaşmayı kendisine,<br />
hayatına, aldığı her nefeste dert<br />
edinendir. ‘Anlatma’, ‘pay etme’<br />
derdi olanın da; ‘en doğru kelâm’ı, ‘en dokunaklı<br />
ifade’yi, ‘insana en yakışır tavır ve duruşu’ arama,<br />
bulma, yaşatma yükümlülüğü, tasası vardır.<br />
Fakat bu dert, bu tasa; bizi üzüntüye ve<br />
bıkkınlığa salan bir dert değil, Allah’ın yüreğimizi<br />
ferahlatan ihsanı ile “oku” emri üzere bizi<br />
kulluğa ve hayat(lar)ın sırrına götüren şifa veren<br />
/ verecek bir derttir.<br />
Biz, hayatı / hayatımızı / hayatları<br />
anlamlandıran her biri ciddi olan kelimelerle<br />
izahına erebildiğimiz; izahını yapabildiğimiz,<br />
insan için ‘hayatî’ her mühim meselede, sadece<br />
ufkumuzu açmayız; hem kendimizin kulluğunu<br />
kuvvetlendirmiş hem de insanlığın necatına,<br />
‘insanlık yolu’na ‘yüreğimiz ölçüsü’nce ve Allah’ın<br />
izni, ‘ol’ demesiyle bir parça aydınlık (aydınlık<br />
dediğimiz; ‘Asl’ında, ‘o büyük ihsan’ ile ‘Nur’dan<br />
hissemize düşen bir parça) katarız… İnşallah, o<br />
ihsandan payını alabilen kullardan oluruz…<br />
Umuyorum ki; ‘söz ve yazı’ yürüyüşümde<br />
‘derd’imi karınca kararınca anlatabilmişimdir…<br />
Fakat, yine de içim elvermedi; -zannediyorum<br />
yürek susmak istemiyor; anlatalım o vakit- ‘Lisan<br />
(Dil) ve Şuur’ meselesini ezcümle düşündüğümde<br />
birbirinden hiç koparamadığım şu kavramlar<br />
saplanıyor yüreğime: ‘Şiir, Şuur, Şâir, Söz, Kelâm,<br />
Münevver’<br />
Mademki derdiniz derdim; derdim de<br />
derdinizdir; son olarak bu kavramların bendeki<br />
/ bendimdeki asıl mânâsını sizlere pay edeyim.<br />
Bu, benim titreyen yüreğime / yüreklere<br />
borcumdur:<br />
(Şu aşağıda izaha* uğraştığım vechile ‘bakarım’<br />
ben; şiire, şuura, şâire, ‘söz ve kelâm’ a ve dahi<br />
‘Münevver’e…)<br />
15