ROSETTA_MAGAZINE_201303
ROSETTA_MAGAZINE_201303
ROSETTA_MAGAZINE_201303
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
132<br />
To your doctor who said, “All organisms are<br />
mortal, we should preserve our dignity,” one<br />
of them replied, “He wasn’t an organism,<br />
he was my friend.” It seems that since all<br />
these things took place, you died big time,<br />
so much so that you even overdid death.<br />
I took those loudmouths by the horns<br />
because I believe in what I can see. I threw<br />
handfuls of soil on you, I cried wailing as<br />
I looked at your cerement, the scar on my<br />
left arm stung, I thought I was going to lose<br />
my mind.<br />
So that’s how it is my dear father, don’t<br />
take offence that I talked so much. Albeit,<br />
you always used to tell me, “One who talks<br />
too much gets mistaken too often. Instead<br />
of prattling bootlessly gather your thoughts<br />
and speak a few words but make sure<br />
they have meaning.” I wish you had said<br />
something moving to me and I didn’t have<br />
to make things up… but I did.<br />
Once again I talked as it occurred to me,<br />
and perhaps I hurt your feelings a bit, too.<br />
What can you do, I am also getting old. You<br />
become a bit of a warrior when you are<br />
living a quarter of an hour from death.<br />
I cannot lie, I don’t think that I will get to<br />
see you again as I don’t believe in heaven or<br />
hell. But if it happens that we meet again<br />
one day I will apologise to you for all these<br />
things I have told you. You are right; no one<br />
should push someone’s buttons this much,<br />
especially if the person is dead. Well, if<br />
you are dead you are dead and that’s that. I<br />
shouldn’t have exaggerated this so much.<br />
I didn’t have to repeat it time and time over<br />
again and engrave it in your memory. I think<br />
I may have behaved shamefully.<br />
What can you do my dear father, I am<br />
this person. I get carried away by the<br />
depressions of reality sometimes.<br />
Now that I come to think of it, if I had<br />
died you would have said the same things<br />
because if from one standpoint you are<br />
living through me, it means I am also living<br />
through you.<br />
I am now ending this subject, I’d be glad if<br />
you didn’t open it again because, now, my<br />
dear father, if you allow me, I want to delve<br />
into a sound sleep for the first time since<br />
your passing.<br />
I am going to bed. Sleep tight.<br />
İYİ UYKULAR<br />
Yekta Kopan Turkey<br />
[Duyulmayı bekleyen bir yankıyım artık]<br />
İşte böyle babacığım, bazen de gerçeklik<br />
buhranlarına kapılıyorum<br />
Oğuz Atay<br />
(Babama Mektup)<br />
Bir bakış açısına göre sen ölmedin baba.<br />
Eserlerinde yaşıyorsun. Bu dünyaya<br />
bıraktığın en önemli eserlerin de evlatların;<br />
ablam ve ben.<br />
Bunu söyleyenlerin bir kısmı büyük<br />
cümleler kurmaya pek meraklı kişiler,<br />
coştukça coşuyorlar. Diyorlar ki eserlerine<br />
torunların da dâhilmiş; anladığım<br />
kadarıyla genetik süreklilik konusuna<br />
dikkat ediyorlar. Aslında oturup seninle<br />
bu konuyu konuşmayı çok isterdim; on<br />
altıncı kromozomumda bir sorun var baba,<br />
hafızam ne kadar zayıf bir bilsen.<br />
Ama daha çok doğrudan erkek evlâdını yani<br />
beni hedef alan konuşmalar oluyor baba;<br />
oturaklı bir boğaz temizlemenin ardından<br />
geleneksel bir ses tonuyla, bundan sonra<br />
seni benim yaşatacağımı söylüyorlar.<br />
Şimdiden söyleyeyim de sonradan hayal<br />
kırıklığına uğrama, seni yaşatmam<br />
mümkün değil.<br />
Ölmediğini söyleyip sırtımı sıvazlayan<br />
sirk kadrosuna inanmıyorum zaten. Ben<br />
gördüğüme inanırım, avuç avuç toprak<br />
attım üstüne, böğürerek ağladım kefenine<br />
bakarken; sen öldün baba.<br />
133<br />
Bana telefonda söylediler öldüğünü. Hiç<br />
tanımadığım bir ses… Ne garip değil<br />
mi, hayatımıza öylesine girip çıkan biri,<br />
hani bir bakıcı tutmuştuk ya sana; emlâk<br />
fiyatlarını konuştuğun, futboldan anlamaya<br />
zorladığın, sancıların arttığında küfrederek<br />
kovduğun, ağrı kesici bedenine yayılıp seni<br />
yumuşattığında kur yaptığın, gözlerinin<br />
rengini beğendiğin ama yine de fazla para<br />
aldığını düşündüğün uzun boylu bir kadın<br />
vardı ya, işte o aradı. Ben o anda titredim<br />
baba, gerçekten titredim.<br />
Çıplaktım o anda çünkü. Çırılçıplaktım.<br />
Güleceksin –ya da ben gülmeni umuyorum-<br />
ama işin doğrusu bu. Duşa girmeye<br />
hazırlanıyordum. Eminönü tarafına gidip<br />
eski şehirde kaybolmaya niyetlenmiştim<br />
o Cumartesi sabahı. Fotoğraf çekerdim<br />
biraz, Mısır Çarşısına giderdim, sen<br />
seversin diye gerekli-gereksiz ev aletlerine<br />
bakardım vitrinler boyunca, patatesi<br />
bir darbede parmak parmak doğrayan<br />
bıçaklar, burun kılını pıt diye alıveren<br />
pilli cımbızlar, tansiyon aletleri, sen<br />
yürürken bip bip öten adımsayarlar geçerdi<br />
gözümün önünden, hepsinde seni anardım,<br />
“Az kaldı oğlum, atlatacağım,” deyişin<br />
gelirdi aklıma, sesinde huzur bulurdum,<br />
doktorların sözleri bir kulağımdan girip<br />
diğerinden çıkarken senden gelen sahte<br />
umutlara nasıl da rahatça bel bağladığımı<br />
sorgulamadan mutlu olurdum, öylesine<br />
mutlu olurdum ki baba, satıcıyla uzun<br />
uzun sohbet edip, “Babam da çok sever<br />
bunu, onun için yiyorum,” diyerek şamtatlı<br />
yerdim, yapış yapış olurdu gırtlağım,<br />
düğümlendirdi nefesim. Zaten benim<br />
nefesim hep düğümlendi baba.<br />
Eminönü, satıcılara-bana-dünyaya<br />
ısrarının bir fotoğrafıdır çocukluğumun