ROSETTA_MAGAZINE_201303
ROSETTA_MAGAZINE_201303
ROSETTA_MAGAZINE_201303
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
168<br />
iki büyük maden kazası olmuş, yüz elliye<br />
yakın maden işçisi yaşamını yitirmişti.<br />
Gazetelerde fotoğraflarını gördüğüm<br />
madencilerin çalışma ve yaşam koşulları<br />
beni çok etkilemişti. İlk kez o haberlerden<br />
maden bölgelerinde, babası maden<br />
kazasında öldüğü sırada, annesinin<br />
karnında kalan çocuklara Yadigâr adı<br />
verildiğini öğrenmiştim. O insanların<br />
acılarını derinden duyumsayıp arka arkaya<br />
birkaç şiir yazdım; o andaki acılarını,<br />
duygularını dışa vurabilmek, onların<br />
acılarına ses olabilmek için. Bu şiirlerden<br />
biri, Madencinin Çocuğu adını taşıyordu,<br />
ama çocuk şiiri değildi.<br />
Yıllar sonra bir okuma etkinliği için, bu<br />
maden bölgesindeki bir ilçeye gittim.<br />
Bir sendikaya ait büyük salon doluydu<br />
ve salonda çevredeki köylerden gelen<br />
çocuklar da vardı. Söyleşi bitip soru<br />
bölümüne geçildiğinde, salondan birçok<br />
parmak kalktığını gördüm. Sorular<br />
sordular ben yanıt verdim. Söyleşi bitmek<br />
üzereyken gözüm, ısrarla parmak kaldırıp<br />
söz isteyen çocuğa takıldı. 10-11 yaşlarında<br />
bir kız çocuğuydu. Onun ne soracağını<br />
merak etmiştim. Çocuk, kendisine söz<br />
verilince heyecanla konuşmaya başladı.<br />
“Bir köy okulundan geliyorum. Soru<br />
sormayacağım. Sizin yazdığınız Madencinin<br />
Çocuğu adlı şiiri okudum. Çok etkilendim.<br />
Benim babam da madenci. Biz madenci<br />
çocukları için şiir yazdığınız için size<br />
teşekkür ederiz.”<br />
Almanca’ya çevrilen kitaplarım nedeniyle<br />
birkaç kentte düzenlenen okuma<br />
etkinliklerine katılmak için Almanya’ya<br />
gitmiştim. Frankfurt’taki etkinlikten Köln’e<br />
dönerken yolda şiddetli bir yağmura<br />
yakalandık. Hemen otoyol üzerindeki ilk<br />
benzin istasyonuna sığındık. Yağmurun<br />
dinmesini beklerken, bir şeyler içmek<br />
için kafeye girdik. Türkçe konuştuğumuzu<br />
duyan bir kadın gülümseyerek yanımıza<br />
geldi. Mutfak işlerinde çalışan orta yaşlı bir<br />
işçi kadındı. Konuşmalarından kırsal kesim<br />
kökenli olduğu anlaşılıyordu. Arkadaşlarım,<br />
benim Türkiye’den gelen bir şair olduğumu<br />
belirtip adımı söylediler. Kadın, “Gülsüm<br />
Cengiz” sözünü adını duyar duymaz<br />
yerinden sıçradı ve “Gülsüm Cengiz!<br />
Akdeniz’in Rengi Mavi” dedi. Bu, benim en<br />
son yayınlanan şiir kitabımın adıydı. Ben<br />
daha şaşkınlığımdan kurtulamadan, kadın<br />
o kitabı okuduğunu ve çevresindeki birçok<br />
insana önerdiğini söyledi. Bunları duyunca,<br />
bir an düş gördüğümü sandım; durum<br />
gerçekten de inanılacak gibi değildi. Sonra<br />
onunla sohbet etmeye başladık. Kadının<br />
sözleri beni çok heyecanlandırmıştı. Bir<br />
otoyolun kıyısındaki benzin istasyonunun<br />
kafesinde çalışan bu işçi kadın,<br />
Puşkin’in Yüzbaşının Kızı kitabını ve daha<br />
birçok klasik romanı okumuştu. Sizin<br />
anlayacağınız, Bertold Brecht’in şiirindeki<br />
“okumuş bir işçi”ydi o. Birçok yazarın,<br />
ozanın yanı sıra; rastlantıyla oradan geçen<br />
benim de okurumdu. Yukarda anlatılanlar<br />
gerçektir ve yaşanmıştır. Buna benzer pek<br />
çok örnekten söz edilebilir. Burada şaşırtıcı<br />
olan; yapıtlarım büyük iletişim tekelleri<br />
tarafından halka tanıtılmamış, satışı<br />
artsın diye bütün tanıtım yolları seferber<br />
edilmemiştir.<br />
Burada şu soru sorulabilir; peki nedir<br />
birbirini hiç tanımayan yazarla okur<br />
arasındaki bu güçlü bağı kuran? Yazar,<br />
nasıl ulaşmıştır çok farklı toplumsal<br />
kesimlerdeki bu insanlara? Benim yanıtım<br />
kısa ve yalın. Yaşamdan yola çıkarak<br />
yazmakla. Eğer yazdıklarınız yaşamdan<br />
kaynaklanıyor ve besleniyorsa, mutlaka<br />
yaşamda karşılığını bulur. Yaşam için<br />
edebiyat tanımlamasının içini şöyle<br />
doldurmak olanaklı: Merkezine insanı<br />
koyan, insanın öteki insanlarla ilişkisini<br />
belirleyen toplumsal yaşamı, insanın<br />
doğayla ilişkisini belirleyen koşulları<br />
anlatan; insanın toplumsal yaşam içindeki<br />
yerini irdeleyen; umutlarını, beklentilerini<br />
ve mücadelesini konu edinen; yaşamın<br />
bütünselliğinden ve zenginliğinden<br />
beslenen bir edebiyat. Ölüme karşı yaşam,<br />
savaşa karşı barış, ırkçılığa karşı kardeşlik,<br />
düşmanlık ve önyargılara karşı hoşgörü<br />
ve sevgi, baskılara karşı özgürlük ve<br />
demokrasiden yana bir edebiyat. Kısacası,<br />
merkezine insanı koyan, halktan yana<br />
toplumcu gerçekçi bir edebiyat. Burada<br />
büyük ozan Nazım Hikmet’ten bir alıntı<br />
yapmak istiyorum: “Dünya tarihinde,<br />
çağının sorunları karşısında büsbütün<br />
yansız ve edilgin kalmış bir tek büyük<br />
yazar göstermek kuşkusuz güç olacaktır.<br />
Yansız olunduğu sanılabilir ve söylenebilir,<br />
ama nesnel olarak hiçbir zaman yansız<br />
olunamaz. Bana gelince, ben kesinlikle<br />
yan tutmayı yeğlerim.” der büyük usta bir<br />
konuşmasında.<br />
Burada önemli olan kimin yanında<br />
olduğunuz ya da olacağınız konusunda<br />
yaptığınız seçimdir. Bir yazar<br />
yapıtlarında geniş halk kesimlerini görüp<br />
gösterebiliyorsa, halk kesimleri de er ya<br />
da geç yazarına ulaşacaktır. O nedenle,<br />
yakınmak yerine dönüp kendimize<br />
bakmalıyız. Biz gerçekten yaşamdan<br />
kaynaklanan ve beslenen, kısacası<br />
yaşama dokunan yapıtlar verebilirsek<br />
yapıtlarımız yaşamda karşılığını bulur;<br />
çeşitli kesimlerden insanlarla yapıtlarımız<br />
aracılığıyla bağ kurabiliriz. Ben buna<br />
kendi yaşamımda defalarca tanık oldum.<br />
1995’te, hiç beklemediğim bir anda, okur<br />
jürisinin oylarıyla belirlenen ve yarışmalı<br />
bir ödül olmayan Truva Şiir Ödülü bütün<br />
şiir kitaplarım için bana verildi. Yine hiç<br />
haberim olmadan, bir ilk gençlik romanı<br />
olan Ayşe’nin Günleri adlı kitabım,<br />
İsviçre-Basel’deki BAOBAB uluslararası<br />
çocuk ve gençlik kitapları fonu tarafından<br />
seçilip Almancaya çevrilerek 1997’de<br />
İsviçre ve Avusturya’da yayınlandı. Aynı<br />
yıl Almanya’dan bir ödül aldı. Kimden<br />
yana olacağım konusunda benim seçimim<br />
bilinçliydi; yaşam bana gösterdi ki<br />
okurlarımın seçimi de bilinçli.<br />
Evet, ulusal ya da uluslararası yayın<br />
tekelleri, best seller sistemi, gazete-<br />
televizyon tanıtımları, duvar ve sokak<br />
afişleri, ulusal ya da uluslararası ödül<br />
sistemleri günümüzde, yazınsal ve<br />
yaşamsal kaygılarla yazılmış kitapların<br />
görünür olmasına, okuruna ulaşmasına<br />
engel olacak düzeydedir. Evet, günümüzde<br />
yazar olarak içinde bulunduğumuz<br />
koşullar hiç kolay değildir; gerçek okurla,<br />
seçimini yaşamdan ve insandan yana<br />
yapmış yazar arasında görünür görünmez<br />
engeller vardır. Ancak, bu koşullarda<br />
bile okurumuza ulaşmak olanaksız<br />
değildir. Eğer siz insanları, onların yaşam<br />
koşullarını ve sorunlarını önemsiyorsanız;<br />
onlar da sizin yapıtlarınızın ayrımına<br />
varıyorlar ve aranızda yapıtlarınız<br />
aracılığıyla bağ kurulabiliyor.<br />
169<br />
Peki, günümüz yazarları, yayıncılık<br />
alanındaki bu piyasa ekonomisi kurallarına<br />
karşın okurlarına nasıl ulaşabilir?<br />
Benim düşünceme göre bunun yolu<br />
birlikte davranmaktan, örgütlenmekten<br />
geçer. Yazar, yayıncı örgütleri, okur -<br />
yazar örgütlenmeleri, demokratik kitle