milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Riva Kastoryano (2006)’nun belirttiği gibi, Türkiye’nin üyeliği birçok açıdan Avrupa’ya<br />
ayna tutmuş, Avrupa’nın tanımındaki belirsizlikleri gün ışığına çıkarmıştır: Avrupa<br />
Birliği bir ortak pazar mıdır, ulus-ötesi bir siyasi yapılanma mı, yoksa bir uygarlık<br />
mı? İnsan hakları gibi evrensel değerlere dayalı bir birlik midir, yoksa kültür ve din<br />
temelli, Avrupa merkezci bir yapı mıdır? Türkiye, bir anlamda Avrupa’nın geçmişiyle<br />
geleceği arasındaki çelişkiye dikkat çekmiştir. Bu noktada nasıl bir Avrupa istendiği<br />
önemlidir. Kendini büyük ölçekli bir ulus-devlet olarak tasarlayacak bir Avrupa<br />
Birliği’nde Türkiye’ye yer olması zordur. İçeriği ve sınırları net olmayan bir Avrupalılık<br />
düşüncesi, her zaman Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanılacak, Türkiye, ne yaparsa<br />
yapsın, Avrupalı olamayacaktır. Öte yandan Avrupa, Temel Haklar Bildirgesi’nde<br />
ifade edildiği gibi, ‘özgürlük, eşitlik, dayanışmanın bölünmez ve evrensel değerleri<br />
ile demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri’ne dayalı bir ‘değerler bütünü’ olarak<br />
kurgulanacaksa, gerekli siyasi ve ekonomik kriterleri yerine getirmiş, toplumsalkültürel<br />
yapısını yenilemiş bir Türkiye’nin üyeliği önünde de engel kalmayacaktır.<br />
2006 yılı sonunda yapılan bir Eurobarometre araştırmasında, ‘Avrupa Birliği’ni en iyi<br />
yansıtan değerler hangileridir?’ sorusunu yanıtlayan katılımcıların %38’inin ‘insan<br />
hakları’, %38’inin ‘demokrasi’, %36’sının ‘barış’, %24’ünün ‘hukukun üstünlüğü’,<br />
%19’unun da ‘başka kültürlere saygı’ yanıtını vermiş olması, bu konuda umut etmeye<br />
devam edebileceğimizin göstergesidir (Eurobarometre 66, Sonbahar 2006, 28).<br />
Güvenl‹k<br />
Şu ana kadar tartışmaya çalıştığımız göç ve kimliğe dair korkuların önemli bir<br />
güvenlik boyutu da vardır. Artan göçmen ve sığınmacı sayısının Avrupa kamuoyunu<br />
bu kadar tedirgin etmesinin tek nedeni ekonomik kaygılar değildir. Sayıların<br />
artmasıyla Avrupa’nın göbeğinde toplumun geri kalanına entegre olamamış, işsiz,<br />
suça meyilli bir kitle oluşacağı, bu durumun da uluslararası terörizmin Batıyı hedef<br />
aldığı günümüz dünyasında ciddi bir güvenlik zaafına yol açacağı düşünülmektedir.<br />
Üstelik sözü edilen kitle ‘bizden’ kültürel olarak da farklıdır. Dinleri, hayat tarzları bize<br />
uyum sağlamalarına engel olmaktadır. Küresel düzeyde yaşanan medeniyetler-arası<br />
çatışmanın ‘bize’, Avrupa’ya yansıması kaçınılmazdır. Bu pencereden bakıldığında,<br />
göçmenler ‘içimizdeki düşmana’ ya da ‘patlamaya hazır bir saatli bombaya’<br />
dönüşecektir (Allen 2004; Fireside 2002).<br />
Göç ve kimlik konularının güvenlik penceresinden görülmeye başlanmasında genel<br />
konjonktürün de büyük etkisi olduğunu belirtmek gerekir. Önce 11 Eylül saldırıları,<br />
ardından Madrid ve Londra’da yaşanan bombalama olayları, toplumdaki güvenlik<br />
kaygısını en üst düzeye çıkarmıştır. Avrupa Irkçılığı ve Yabancı Düşmanlığını Gözleme<br />
Merkezi (EUMC) adına hazırlanan ‘11 Eylül 2001’in ardından Avrupa Birliği’nde<br />
İslamofobi’ (2002) başlıklı raporda, 11 Eylül saldırılarının birçok önyargıyı su yüzüne<br />
çıkardığı belirtilir. Bu önyargılar 11 Eylül’den önce de vardır, ancak saldırılar bir<br />
güvensizlik, bir kırılganlık hissi yaratmış, bu his de eski düşmanların hatırlanmasına<br />
94