milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
aşarıya endeksli modernist-Batıcı yönüdür. ‘Ulusalcılık’ Batı’nın modernleştirici<br />
yönüne değil, ‘sömürgeleştirici’ yönüne odaklanır. 1980’lerin piyasa fetişizmi yerini<br />
özelleştirme karşıtlığına bırakır. Ulusalcı bakışa göre, Türkiye’nin değerleri yok<br />
pahasına elden çıkarılmakta, yabancılar zamanında işgal yoluyla sahip olamadıkları<br />
topraklarımızı ‘parayla’ elde etmektedirler. Liberal milliyetçiliğin ‘sınıf ırkçılığı’, yeni<br />
alaşımda da kendini belli eder. Bu kez ‘Beyaz Türklerin’ karşısında ‘göbeğini kaşıyan<br />
adamlar’ (Bekir Coşkun, Hürriyet, 3 Mayıs 2007), ‘kirli beyaz atletleri ve paçalı<br />
donlarıyla’ yatan, hart hart kaşınan, geviş getirip geğiren, kalın, kısa bacaklı, uzun<br />
kollu ve kıllarla kaplı ‘Kara Türkler’ vardır (Mine Kırıkkanat, Radikal, 27 Temmuz 2005).<br />
Bu ayrımın 22 Temmuz seçimleriyle birlikte giderek siyasi bir fay hattına dönüştüğü<br />
de gözlemlemekteyiz. Ulusalcılık, resmi milliyetçiliğin sembollerini kullanır; hatta<br />
bunları popülerleştirir. Cumhuriyet mitinglerinde bayrağın ve Atatürk portrelerinin<br />
giyim unsuruna ya da aksesuara dönüşmesi, Atatürk biblolarının, Kurtlar Vadisi Irak<br />
ya da Şu Çılgın Türkler gibi resmi milliyetçiliği popüler kültüre taşıyan ürünlerin satış<br />
rekorları kırması bunun ilk akla gelen örnekleridir. Ulusalcılıkla resmi milliyetçiliği bir<br />
araya getiren en önemli unsur ise ortak düşman figürleridir. Yeni alaşımın düşman<br />
figürleri, en azından bugünkü konjonktürde, Avrupa Birliği, İslam, Kürtler ve onları<br />
destekleyen ‘liberal aydınlar’dır. Aslında Türkiye’nin dört bir yanı her zaman olduğu<br />
gibi düşmanla çevrilidir; geleneksel düşmanlar, örneğin Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar,<br />
Ermeniler, gündemden tamamen düşmemiştir. Ama bugün asıl düşman, geleneksel<br />
düşmanlarımızın iddialarını destekleyen, bu iddiaları Türkiye’nin üyeliği için bir ön<br />
koşul haline getiren Avrupa Birliği’dir. Avrupa dıştan Türkiye’yi bölmeye çalışırken<br />
İslamcılar, Kürtler ve aydınlar da kendi projeleri uyarınca cumhuriyeti yıkmak ya da<br />
dönüştürmek için ona içeriden destek olmaktadırlar. Bu <strong>milliyetçilik</strong> söylemi, askeri<br />
ve sivil bürokrasinin yanı sıra kendilerini siyasi yelpazenin farklı köşelerine yerleştiren<br />
(aslında ideolojik olarak birbirlerinden pek de farkı olmayan) CHP, İP, DP, ANAP gibi<br />
bir dizi siyasi parti, medyanın önemli bir kesimi ile kentli üst-orta ve varsıl sınıflar<br />
tarafından desteklenmektedir.<br />
Günümüz Türkiyesi’nde biri ‘resmi-ulusalcı’ milliyetçiliğin yanında, ikisi karşısında üç<br />
<strong>milliyetçilik</strong> akımından daha söz edilebilir. Tanıl Bora’nın Türkçü radikal <strong>milliyetçilik</strong><br />
olarak adlandırdığı akım bugün de varlığını sürdürmektedir. Burada ilk söylenmesi<br />
gereken radikal Türkçü akımın da içinde ciddi çelişkiler, bölünmeler barındırdığıdır.<br />
Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP’nin benimsediği söylem ile ‘resmi-ulusalcı’<br />
söylem arasındaki uzaklığın hayli az olduğu söylenebilir. Ulusalcı akım içerisinde yer<br />
alan kimi ‘kanaat önderlerinin’ Bahçeli çizgisindeki MHP’nin ‘değiştiğini’, ‘merkeze<br />
yaklaştığını’ iddia etmeleri yakınlaşma tezini güçlendirir. Yine de MHP’nin özellikle<br />
‘milli davalar’ söz konusu olduğunda daha sert ve tavizsiz bir tutum benimsediği ileri<br />
sürülebilir. Zaten daha önce de belirtildiği gibi, yakınlaşma MHP’nin değişmesinden<br />
çok merkezin değişmesinden, ‘radikalleşmesinden’ kaynaklanmaktadır. Öte yandan<br />
ülkücü hareket içinde Bahçeli’nin yönetim tarzından memnun olmayan, onu yumuşak<br />
bulan bir kesimin varlığı da bilinmektedir. Bu muhalefet, Ümit Özdağ olayında<br />
52