06.11.2014 Views

milliyetçilik

milliyetçilik

milliyetçilik

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Birinci gruptaki yaklaşımlarda farklı etkenlere vurgu yapılır. Örneğin kimi<br />

araştırmacılar radikal sağın ‘başarısını’, tek bir konu üzerinden siyaset yapmalarına<br />

bağlar. Bu bağlamda en çok kullanılan tema göçmen karşıtlığıdır. Bu yaklaşıma göre<br />

radikal sağ, artan göçe, daha doğru bir ifadeyle bu göçün ekonomik ve toplumsal<br />

hayatta yaratacağı olası olumsuzluklara duyulan tepkiden beslenir. Buna örnek<br />

olarak Fransa’da FN’in 1980’lerde sergilediği başarılı seçim performansı gösterilir.<br />

Jean-Marie Le Pen’in başkanlık seçimlerinde %15’lik bir oy oranını yakaladığı 1995<br />

yılında, Fransız seçmenlerinin %22’si göçü en öncelikli sorun olarak görmektedir;<br />

bu oran Le Pen’e oy verenler arasında %53’e kadar çıkmaktadır. Bu bakış açısına<br />

göre, radikal sağ partiler göçle ilgili kaygıların arttığı dönemlerde daha başarılı<br />

olacaklardır. Örneğin FPÖ’nün oy oranlarını ciddi bir şekilde arttırdığı Avusturya’da,<br />

1980’lerin sonu ile 1993 arasında yasal göç iki katına çıkmış, 1990’ların sonlarına<br />

doğru Avusturya’daki göçmen oranı toplam nüfusun %9’unu oluşturur hale gelmiştir<br />

(Eatwell 2003, 49-51; Norris 2005, 166-87).<br />

Kimi araştırmacılar ise radikal sağa verilen desteği siyasi düzene duyulan tepkiye<br />

bağlar. Bu bakış açısına göre radikal sağ partiler toplumda yükselen ‘siyaset<br />

karşıtlığından’ nemalanır. Aldıkları oylar protesto oyları olduğu için kalıcı değildir.<br />

Örneğin Avusturya’da 1999 seçimlerinde FPÖ’ye oy veren seçmenlerin %66’sı, var<br />

olan siyasi düzene tepki duydukları için bu partiye oy verdiklerini belirtmişlerdir<br />

(göç, %47 ile ikinci sırada yer almaktadır). Benzer bir yaklaşım da toplumdaki<br />

‘yabancılaşma’ duygusunu ön plana çıkarır. Bu yaklaşıma göre sanayileşme sonrası<br />

toplumlarda ekonomik çıkarlar ikinci plana düşmüş, bunların yerini hayat tarzıyla<br />

ilgili kaygılar almıştır. Ancak bu ‘yeni’ kaygılar, özellikle toplumun eğitimsiz,<br />

yoksul alt tabakaları tarafından paylaşılmamaktadır. Bu sınıflar için temel endişe<br />

kaynağı hala iş güvenliği, geçim sıkıntısı gibi konulardır. Küreselleşmenin etkisiyle<br />

emek-sermaye hareketliliğinin artması, piyasaların liberal ekonominin kurallarına<br />

göre yeniden düzenlenmesi, refah devletinin küçülmesi, sosyal güvencelerin<br />

kısıtlanması, buna karşılık sınıf çıkarlarını koruyan geleneksel yapıların, örneğin<br />

sendikaların öneminin azalması, bu ‘geleneksel’ konuları daha da önemli hale<br />

getirmektedir. Bunun toplumsal bir boyutu da vardır. Bireyin özgürlüğüne vurgu<br />

yapan yeni değerlerin, sadece sınıfsal yapıları değil, din, aile gibi toplumsal yapıları<br />

da tehdit ettiği düşünülmektedir. Buna küreselleşmenin etkisiyle ulusal egemenliğin<br />

sınırlanması da eklenince, toplumun belirli kesimlerinde bir belirsizlik, bir güvensizlik<br />

havasının oluşması kaçınılmaz hale gelmektedir. Merkez partiler bu tür korkulara<br />

ve bu korkuların doğurduğu homojen ve uyumlu bir toplum arayışına yanıt vermeyi<br />

başaramamışlardır. Modernleşmenin ‘kaybedenlerine’ el uzatan, radikal sağ partiler<br />

olmuştur (Norris 2005, 9-13, 129-48, 149-65; Wilcox, Weinberg ve Eubank 2003).<br />

Örneğin FPÖ lideri Jörg Haider, 2000 yılında verdiği bir demeçte partisinin işçi sınıfının<br />

haklarını savunduğunu, bu anlamda geleneksel sosyal demokrat partilerin yerini<br />

aldığını iddia etmiştir. Marcel Lubbers, Mérove Gijsberts ve Peer Scheepers (2004)<br />

gibi araştırmacılar, radikal sağa verilen desteğin işsizler, mavi yakalılar, emekliler,<br />

74

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!