06.11.2014 Views

milliyetçilik

milliyetçilik

milliyetçilik

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

En yüksek Müslüman nüfusa sahip 10 Avrupa Birliği ülkesinde Müslümanlarla yapılan<br />

mülakatlara dayanan ‘Ayrımcılık ve İslamofobi Algıları: Avrupa Birliği Ülkelerinde<br />

Yaşayan Müslümanların Görüşleri’ (2006) başlıklı rapor, bu grupların 11 Eylül’den bu<br />

yana kendilerini daha savunmasız hissettikleri yolundaki görüşü doğrular. Mülakatlara<br />

katılanlar, Müslümanlara yönelik tepki ve saldırıların bu dönemde arttığını, durumlarının<br />

eskisine göre daha kötü olduğunu belirtmektedirler. Katılımcılar ekonomik,<br />

toplumsal ve kültürel hayattan dışlandıklarını da vurgulamaktadırlar. Üstelik bu durum<br />

vatandaşlık hakkını kazandıklarında da değişmemektedir. Müslümanlar, Avrupa Birliği<br />

vatandaşı da olsalar bir tehdit unsuru olarak görülmektedirler. Araştırmaya katılanlar,<br />

Müslümanların üzerinde topluma entegre olmaları için büyük baskı olduğunu, ancak<br />

bunun için Müslümanlıklarından vazgeçmelerinin beklendiğini ifade etmektedirler.<br />

Katılımcılara göre, entegrasyon iki yönlü bir süreçtir ve gündelik hayatta karşılaştıkları<br />

ayrımcılık ortadan kalkmadığı sürece entegre olmaları mümkün değildir. İslam dini,<br />

kamuoyunda yansıtıldığı gibi, Avrupa değerlerine aykırı bir din değildir. Zaten İslam<br />

Avrupa’da yeterince bilinmiyordur. Mülakatlarda, yaşanan tatsız olayların genelde<br />

sözlü tacizlerle sınırlı kaldığı, fiziksel şiddete dönüşmediği de belirtilmekte, ancak<br />

bunun uzun vadede yıpratıcı ve kaynaşmayı engelleyici bir etkisi olduğu ifade<br />

edilmektedir. Katılımcıların en çok yakındıkları konulardan biri de güvenlik<br />

güçlerinin tutumudur. Müslümanları potansiyel suçlu olarak gören emniyet güçleri,<br />

iş Müslümanlara yönelik saldırılara geldiğinde gereken özeni göstermemektedir.<br />

Yine EUMC tarafından hazırlanan ve 12 Avrupa Birliği ülkesinde yaşayan göçmenleri<br />

kapsayan 2006 tarihli bir araştırma da bu bulguları destekler. Buna göre göçmenlerin<br />

büyük bir bölümü, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına maruz kaldıklarını düşünmektedir.<br />

Araştırmaya katılanların üçte birlik bir bölümü iş hayatında değişik biçimlerde<br />

ayrımcılığa uğradıklarını, dörtte birden fazlası da gündelik hayatlarında, örneğin ev<br />

ararken ya da bankadan kredi almaya çalışırken ayrımcılıkla karşılaştıklarını iddia<br />

etmişlerdir. %16’lık bir kesim, barlarda, restoranlarda ya da alışveriş yaparken de<br />

ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünmektedir. %25’lik bir kesim ise emniyet güçleri<br />

tarafından farklı muameleye tabi tutulduklarına inanmaktadır.<br />

Bu bulguları rakamlara dökmek, EUMC’nin birçok raporunda de belirtildiği gibi,<br />

oldukça zordur, çünkü pek çok Avrupa ülkesinde ırkçılığa ya da din düşmanlığına<br />

dayalı suçların istatistikleri tutulmamaktadır. Bu, EUMC’ye göre en kısa zamanda<br />

düzeltilmesi gereken çok ciddi bir sorundur. Yine de eldeki kaynaklardan ülke<br />

bazında eğilimleri saptamak mümkündür. Kuruluşun 2006 yılında yayımlanan yıllık<br />

raporuna göre, 2000-2005 yılları arasında resmi istatistiklere sahip olan 11 Avrupa<br />

Birliği ülkesinin 8’inde (Danimarka, Almanya, Fransa, İrlanda, Polonya, Slovakya,<br />

Finlandiya ve İngiltere) ırkçılığa dayalı suç oranı artmıştır. 3 ülkede (Çek Cumhuriyeti,<br />

Avusturya ve İsveç) ise bu oran düşmüştür. Elbette bu oranlar resmi makamlara<br />

‘bildirilen’ suçları kapsamaktadır (2006, 16). Emniyet güçlerini sorunun bir parçası<br />

olarak gören azınlık mensuplarının ya da göçmenlerin başlarına gelen her olayı polise<br />

bildirmediklerini tahmin etmek güç değildir (bkz. Tablo 13).<br />

101

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!