06.11.2014 Views

milliyetçilik

milliyetçilik

milliyetçilik

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

azı açılardan zayıflatırken, bazı açılardan güçlendirmekte, dönüştürmektedir.<br />

Milliyetçilik, yaşadığımız çağda siyasetin egemen dilidir; milliyetçiliğin ‘dışından’<br />

konuşan hemen hemen hiçbir siyasi aktör yoktur.<br />

• Milliyetçiliğin kurgulanmış bir inanç sistemi olduğunu söylemek, onu inananların<br />

gözünde ‘yapay’ kılmayacaktır. Milliyetçilik, milliyetçiler için gerçektir, böyle de<br />

kalacaktır. Dolayısıyla milliyetçi bakış açısı ciddiye alınmalıdır. Bu bakış açısı,<br />

dünyayı ‘biz’ ve ‘onlar’, ‘dost’ ve ‘düşman’ gibi ikili kategorilere indirger. Normatif<br />

ve mutlakçı bir yönü vardır; tek doğru vardır, o da ‘bizim’ söylediğimizdir.<br />

‘Ötekilerin’ ne düşündüğü önemli değildir.<br />

• Milliyetçilik belirli dönemlerde ‘yükselen’, geri kalan zamanlarda ise gerileyen<br />

ya da ortadan kaybolan bir ideoloji değildir. Milliyetçilik, ulus-devleti yaşatan,<br />

yeniden üreten bir ideolojik altyapı, bir dünyayı anlama, gerçekliği algılama<br />

biçimidir. Konjonktürel nedenlerle – siyasi hegemonya mücadelesinin de etkisiyle<br />

– daha görünür hale gelebilir ya da saldırganlaşabilir. Söz konusu konjonktürel<br />

nedenlere odaklanmak, milliyetçiliğin gerçek doğasını, ‘sürekliliğini’ anlamamızı<br />

engelleyecek, başka dönemlerde farklı nedenlerle yeni ‘yükselişlere’ zemin<br />

hazırlayacaktır.<br />

• Devletin ideolojik araçları tarafından sürekli yeniden üretilen <strong>milliyetçilik</strong>, sadece<br />

siyasete değil, toplumsal hayata da egemendir. Milliyetçi algılama biçimi, toplumu<br />

gerçeklerden uzaklaştırır ve gerçekle algı arasındaki mesafeyi korumaya çalışır.<br />

Bu algıların korkuya dönüşmesinde de önemli bir rol oynar, çünkü korkularla<br />

arasında ‘simbiyotik’ bir ilişki vardır. Milliyetçilik hem korkulardan beslenir,<br />

hem de onları besler. Topluma ve siyasete egemen olan bu korkular, ‘ötekini’<br />

tanımamak, onu ‘duymamaktan’ kaynaklanır. Toplumdaki korkular siyasi rant<br />

savaşının da en önemli malzemesidir. Siyasi aktörler, bu korkuları siyasi alana<br />

taşıyarak onları meşrulaştırır, pekiştirir.<br />

• Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine her iki tarafta da <strong>milliyetçilik</strong>ten beslenen<br />

korkular egemendir. Bu korkular karşı tarafı ‘ötekileştirir’, farklı kılar; ‘ötekini’<br />

kendi içinde farklılıklar içermeyen yekpare bir bütün olarak görür. Özcü bir<br />

bakış açısıyla onu tüm davranışlarını belirleyen tek bir özelliğe indirger (Türkiye<br />

Müslümandır, hayat tarzı bizden farklıdır, Avrupalı değildir; Avrupa bir Hristiyan<br />

kulübüdür, bizi bölmeye çalışmaktadır). Siyasi seçkinler, topluma egemen olan<br />

bu korkuları gidermek yerine, onları iktidar mücadelesinin malzemesi haline<br />

getirir, sömürürler.<br />

Bu tablodan çıkan ilk sonuç, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini <strong>milliyetçilik</strong>ten<br />

soyutlamanın hiç de kolay olmadığıdır. Milliyetçilik, hem siyasetin, hem toplumsal<br />

hayatın egemen dilidir. Üstelik halka yol göstermesi gereken siyasi aktörler, kimi<br />

zaman açıkça kabul etmeseler de, milliyetçiliği dışlamayı değil, ondan yararlanmayı<br />

112

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!