milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
azı açılardan zayıflatırken, bazı açılardan güçlendirmekte, dönüştürmektedir.<br />
Milliyetçilik, yaşadığımız çağda siyasetin egemen dilidir; milliyetçiliğin ‘dışından’<br />
konuşan hemen hemen hiçbir siyasi aktör yoktur.<br />
• Milliyetçiliğin kurgulanmış bir inanç sistemi olduğunu söylemek, onu inananların<br />
gözünde ‘yapay’ kılmayacaktır. Milliyetçilik, milliyetçiler için gerçektir, böyle de<br />
kalacaktır. Dolayısıyla milliyetçi bakış açısı ciddiye alınmalıdır. Bu bakış açısı,<br />
dünyayı ‘biz’ ve ‘onlar’, ‘dost’ ve ‘düşman’ gibi ikili kategorilere indirger. Normatif<br />
ve mutlakçı bir yönü vardır; tek doğru vardır, o da ‘bizim’ söylediğimizdir.<br />
‘Ötekilerin’ ne düşündüğü önemli değildir.<br />
• Milliyetçilik belirli dönemlerde ‘yükselen’, geri kalan zamanlarda ise gerileyen<br />
ya da ortadan kaybolan bir ideoloji değildir. Milliyetçilik, ulus-devleti yaşatan,<br />
yeniden üreten bir ideolojik altyapı, bir dünyayı anlama, gerçekliği algılama<br />
biçimidir. Konjonktürel nedenlerle – siyasi hegemonya mücadelesinin de etkisiyle<br />
– daha görünür hale gelebilir ya da saldırganlaşabilir. Söz konusu konjonktürel<br />
nedenlere odaklanmak, milliyetçiliğin gerçek doğasını, ‘sürekliliğini’ anlamamızı<br />
engelleyecek, başka dönemlerde farklı nedenlerle yeni ‘yükselişlere’ zemin<br />
hazırlayacaktır.<br />
• Devletin ideolojik araçları tarafından sürekli yeniden üretilen <strong>milliyetçilik</strong>, sadece<br />
siyasete değil, toplumsal hayata da egemendir. Milliyetçi algılama biçimi, toplumu<br />
gerçeklerden uzaklaştırır ve gerçekle algı arasındaki mesafeyi korumaya çalışır.<br />
Bu algıların korkuya dönüşmesinde de önemli bir rol oynar, çünkü korkularla<br />
arasında ‘simbiyotik’ bir ilişki vardır. Milliyetçilik hem korkulardan beslenir,<br />
hem de onları besler. Topluma ve siyasete egemen olan bu korkular, ‘ötekini’<br />
tanımamak, onu ‘duymamaktan’ kaynaklanır. Toplumdaki korkular siyasi rant<br />
savaşının da en önemli malzemesidir. Siyasi aktörler, bu korkuları siyasi alana<br />
taşıyarak onları meşrulaştırır, pekiştirir.<br />
• Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine her iki tarafta da <strong>milliyetçilik</strong>ten beslenen<br />
korkular egemendir. Bu korkular karşı tarafı ‘ötekileştirir’, farklı kılar; ‘ötekini’<br />
kendi içinde farklılıklar içermeyen yekpare bir bütün olarak görür. Özcü bir<br />
bakış açısıyla onu tüm davranışlarını belirleyen tek bir özelliğe indirger (Türkiye<br />
Müslümandır, hayat tarzı bizden farklıdır, Avrupalı değildir; Avrupa bir Hristiyan<br />
kulübüdür, bizi bölmeye çalışmaktadır). Siyasi seçkinler, topluma egemen olan<br />
bu korkuları gidermek yerine, onları iktidar mücadelesinin malzemesi haline<br />
getirir, sömürürler.<br />
Bu tablodan çıkan ilk sonuç, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini <strong>milliyetçilik</strong>ten<br />
soyutlamanın hiç de kolay olmadığıdır. Milliyetçilik, hem siyasetin, hem toplumsal<br />
hayatın egemen dilidir. Üstelik halka yol göstermesi gereken siyasi aktörler, kimi<br />
zaman açıkça kabul etmeseler de, milliyetçiliği dışlamayı değil, ondan yararlanmayı<br />
112