06.11.2014 Views

milliyetçilik

milliyetçilik

milliyetçilik

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yol açmıştır. Radikal sağı siyasi açıdan belirleyici kılan etkenlerden biri de bu olmuştur.<br />

Bu tür partiler, seçimlerde başarılı bir performans sergileyemeseler de söylemlerini,<br />

sloganlarını merkez siyasete ve topluma mal etmeyi başarmışlardır (Gingrich 2006,<br />

35; Norris 2005, 264, 266; Westin 2003, 123). Örneğin Fransa’da merkez sağda yer<br />

alan Rassemblement pour la République ya da Union pour la Démocratie Française gibi<br />

partiler, Le Pen’in önünü kesebilmek için göçmen karşıtı bir çizgiye kaymışlardır.<br />

1993’te yürürlüğe giren ve dönemin İçişleri Bakanı’nın adıyla anılan ünlü ‘Pasqua<br />

Yasası’nın çıkış noktası ‘sıfır göç’ ilkesidir. Bugün de Fransa’da Nicholas Sarkozy’nin<br />

kullandığı göçmen karşıtı söylemlerin yıllardır Jean-Marie Le Pen’in tekrarladığı<br />

söylemlerden fazla bir farkı yoktur. Avusturya’da FPÖ’nün koalisyon ortağı olarak<br />

katıldığı hükümet, sığınmacılara karşı çok daha katı politikalar izlemeye başlamıştır.<br />

Lijst Pim Fortuyn’un oylarını arttırmasının ardından 2004 yılında Hollanda hükümeti<br />

onbinlerce sığınmacıyı sınırdışı etmiştir. İşin ironik tarafıysa, bu durumun radikal<br />

sağın seçim başarılarını kalıcı kılmasına engel olmasıdır. Kullandıkları söylemlerin<br />

merkezdeki siyasi aktörler tarafından benimsenmesi, radikal sağ partilerin hareket<br />

alanını daraltmış, zaten sınırlı olan oy potansiyellerinin daha büyük partilere<br />

kaymasına neden olmuştur. Bunun bir sonucu da merkezin, tıpkı Türkiye’de olduğu<br />

gibi, sağa kaymasıdır. Bir algı biçimi olarak kolektif bilinçte varlığını her zaman<br />

koruyan <strong>milliyetçilik</strong>, gündelik siyasette giderek daha belirleyici olmaktadır. Merkez<br />

olsun, radikal sağ olsun, siyasetin toplumdaki korkularla ilişkisi milliyetçi söylem<br />

üzerinden şekillenmektedir.<br />

Bu gözlemden yola çıkan bazı araştırmacılar, Avrupa ülkelerinde yeni bir siyasi<br />

konsensüs oluştuğunu iddia eder. Jens Rydgren (2005)’e göre, bu yeni konsensüs<br />

yer yer kültürel ırkçılığa da kayan milliyetçi, popülist söylemler karşısında daha<br />

hoşgörülüdür. Merkez partilerin radikal sağ partilerle koalisyon hükümetleri kurması,<br />

bu yolla onları meşrulaştırması bu konsensüsün en somut göstergesidir. Benzer bir<br />

iddia Roger Eatwell (2003) tarafından da ortaya atılır. Eatwell’e göre radikal sağ<br />

partilerin başarısı, ‘aşırılığı’ meşrulaştırmıştır. Kimi araştırmacılar ise yepyeni bir<br />

<strong>milliyetçilik</strong> türü ile karşı karşıya olduğumuzu öne sürmektedir. Küreselleşmeye<br />

karşı bir tepki olarak da okunabilecek olan bu milliyetçiliğin Avrupa Birliği ile ilişkisi<br />

konusunda değişik görüşler vardır. Bazı araştırmacılar yeni milliyetçiliğin geleneksel<br />

<strong>milliyetçilik</strong>ten farkının, ulusal kültürlerin ötesinde bir ‘Avrupa kültürünü’ savunması<br />

olduğunu, bu yüzden de Avrupa Birliği gibi ulus-üstü oluşumlarla ters düşmediğini<br />

iddia ederken, bazıları yeni milliyetçiliğin göçmen ve refah devleti karşıtı olduğu<br />

kadar, AB karşıtı da olduğunu öne sürmektedir (Simonsen 2004; ayrıca bkz. Westin<br />

2003).<br />

Radikal sağın Avrupa’yı farklılıklara karşı daha hoşgörüsüz bir yer haline getirdiğini<br />

gösteren somut bulgular da vardır. Örneğin Avrupa’da ‘Irkçılığa Karşı Mücadele Yılı’<br />

olarak kabul edilen 1997’de gerçekleştirilen özel bir Eurobarometre araştırmasında,<br />

deneklere kendilerini ne ölçüde ırkçı olarak gördükleri sorulmuş, araştırmaya<br />

78

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!