06.11.2014 Views

milliyetçilik

milliyetçilik

milliyetçilik

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

değişir. Milliyetçilik, milleti millet yapan ortak değerlerden söz edebilir; ancak<br />

‘biz’i oluşturan bireyler bu değerleri farklı algılayacak, söz konusu değerlere farklı<br />

oranlarda bağlılık duyacaklardır. Üstelik ‘milli değerler’, milli kültür’, hatta ‘milli<br />

kimlik’ zaman içinde değişir, evrilir. Özetle bugünün ‘Alman milleti’, ondokuzuncu<br />

yüzyıldaki ‘Alman milleti’ değildir; ayrıca yine bugün ‘Alman milleti’, onu oluşturan<br />

bireyler tarafından farklı şekillerde algılanacak, farklı ölçüde sevilecektir. Ezelden<br />

ebediyete uzanan tek ve bölünmez bir Alman milleti yoktur, hiç olmamıştır.<br />

Millet yekpare bir bütün değilse, her milletin tek bir <strong>milliyetçilik</strong> ürettiği de<br />

söylenemez. Bu devlet-kurma sürecinde de, devlet kurulduktan sonra da<br />

geçerlidir. Millet-kurma süreci, ‘teleolojik’, yani öngörülmüş, belirlenmiş bir amacı<br />

gerçekleştirmeye yönelik bir süreç değildir. Tam tersine farklı projelerin, farklı<br />

özlemlerin birbirleriyle diyalog halinde olduğu, pazarlık ettiği, kimi zaman açıkça<br />

çatıştığı bir süreçtir (Duara 1996; Verdery 1993). Bir anlamda farklı grupların ya da<br />

projelerin ‘hegemonya’ mücadelesidir. Bu mücadele, belirli tarihsel-toplumsal<br />

koşullar altında gerçekleşir ve bu koşullar mücadele sürecini etkiler. Bazen ufak<br />

rastlantılar, bazen dönemin koşullarının dayatması, bir projenin rakiplerine üstünlük<br />

sağlamasını mümkün kılar. Mücadeleyi sadece yapısal koşullar değil, aktörlerin<br />

stratejileri, hatta kişilikleri de etkiler. Daha da önemlisi, mücadele süresince ‘milli’<br />

projeler de koşullara uyum sağlamak için değişir, evrilir. Özetle, millet- ya da devletkurma<br />

süreçleri sonu başından belli süreçler değildir. Farklı bir şekilde ifade edecek<br />

olursak, millet-kurma, önceden var olan bir milletin ‘uyanma’ ve kendi kaderini<br />

tayin etme süreci olarak görülemez. Millet, farklı milliyetçi projelerin hegemonya<br />

mücadelesi sonucu ‘kurulur’, ‘kurgulanır’.<br />

Bu durum, ‘milli mücadele’ başarıya ulaştıktan, bağımsız bir devlet kurulduktan sonra<br />

da devam eder. Rakiplerine üstünlük sağlayarak devleti kuran milliyetçi proje, elbette<br />

avantajlı konumdadır, çünkü kendi değerlerini, özlemlerini toplumun geri kalanına<br />

kabul ettirmek, gerektiğinde empoze etmek için artık ‘devletin ideolojik araçlarını’,<br />

kurumlarını kullanabilecektir. Aileden eğitim sistemine, askerlikten medyaya,<br />

ekonomiden siyasete tüm toplumsallaşma süreçleri devletin kontrolü altındadır. Bu<br />

süreçler minik semboller, farkına varılmayan telkinler aracılığıyla gündelik hayata<br />

da sızar ve bu yolla gündelik hayatın kamusal hayatı desteklemesi sağlanır. Bu,<br />

milliyetçiliğin hegemonyasını sürdürebilmek amacıyla kendini sürekli olarak yeniden<br />

üretmesinden başka bir şey değildir. Hegemonya, Antonio Gramsci’nin tanımladığı<br />

şekliyle ‘zorlama’ (coercion) ve ‘rızanın’ (consent) karmaşık bir bileşimidir. Milliyetçilik<br />

de dahil hiçbir ideoloji ya da söylem, egemenliğini sadece zorlamayla sürdüremez.<br />

Kontrol altında tutmaya çalıştığı kitlelerin onayına, rızasına da gereksinim duyar.<br />

İşte yeniden üretim bunu sağlar.<br />

Ancak hegemonya mücadelesi kolay kolay sona ermez. Devlet milliyetçiliği ne kadar<br />

güçlü, ne kadar egemen olursa olsun, toplum, yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi,<br />

25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!