milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
elirler (bu kanun 1965’e kadar yürürlükte kalacaktır). 4 Haziran 1932 tarihinde kabul<br />
edilen 2007 sayılı ‘Türkiye’de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler<br />
Hakkında Kanun’, bu kısıtlamaları kamusal alan dışına da taşır, bazı meslekleri<br />
‘ecnebilere’ ve ‘diğer milletlerin adamlarına’ yasaklar. Bunlar arasında veterinerlik,<br />
şoförlük, kapıcılık gibi meslekler de vardır. Bu kanundan en çok nüfus mübadelesinden<br />
muaf tutulan İstanbul Rumları ile Türkiye’de mülteci statüsünde bulunan Beyaz<br />
Ruslar etkilenmiştir (Aktar 2000, 119-25). Devlet bürokrasisine ve kamu okullarına<br />
eleman ve öğrenci alımında şart koşulan nitelikleri belirlemek amacıyla dönemin<br />
gazetelerinde yer alan ilanları tarayan Ahmet Yıldız, beş tür ilan saptar: Milliyet ve<br />
vatandaşlık terimlerine yer vermeyen ilanlar, yalnız vatandaşlık terimine yer veren<br />
ilanlar, yalnız milliyete yer veren ilanlar, ırk ve soy terimlerine yer veren ilanlar ve<br />
hem milliyet, hem vatandaşlık terimlerine yer veren ilanlar. Örneğin Kültür Bakanlığı<br />
(Maarif Vekaleti, 1930’larda kısa bir süre Kültür Bakanlığı olarak adlandırılmıştır.<br />
Ayrıntılı bilgi için bkz. Üstel 2004, 139) tarafından ortaokullara öğretmen alımında,<br />
Hava Okulu’na öğrenci kabulünde, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na memur<br />
alımında şart koşulan niteliklerden biri ‘Türk’ olmaktır. Askeri Veteriner Okulu’na<br />
öğrenci, Türk Kuşu Teşkilatı’na öğretmen alımında ise başvuranların ‘Türk soylu’<br />
olması beklenmektedir (2001, 282-4). Benzer uygulamalara ‘milli burjuvazi’ yaratma<br />
sürecinde rastlanır. Örneğin 10 Nisan 1926’da kabul edilen bir kanunla tüm şirketler,<br />
‘Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini<br />
Türkçe tutmağa’ mecbur edilir (Aktar 2000, 117; Bali 1999, 214-15, 227).<br />
Bu politikalardan etkilenenler sadece gayrımüslim azınlıklar da değildir. Özellikle<br />
1925’ten sonra uygulanmaya başlanan iskan ve zorunlu göç politikalarının hedefi<br />
daha çok Kürtlerdir. Örneğin Başbakanlık tarafından oluşturulan bir komisyonun<br />
hazırladığı 1925 tarihli ‘Şark Islahat Planı’nda Doğu illerine Türk kökenli göçmenlerin<br />
yerleştirilmesi, yerel bürokrasinin Kürtlerden arındırılması, Türkçe dışındaki dillerin<br />
konuşulmasının yasaklanması, yerel halkın eğitim yoluyla Türklüğe asimile edilmesi<br />
gibi önerilerde bulunulmuştur (Yıldız 2001, 245-8). 21 Haziran 1934’te Resmi Gazete’de<br />
yayımlanarak yürürlüğe giren ‘İskan Kanunu’ ile ‘Türk kültürüne bağlılık ve nüfus<br />
oturuş ve yayılışının düzeltilmesi’ amaçlanmış, bu kanun uyarınca Kafkas ve Balkan<br />
kökenli göçmenler Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgelere yerleştirilmiştir (a.g.e., 248).<br />
1935 yılında çıkarılan ‘Tunceli Vilayeti Hakkında Kanun’ ile Dersim’in adı Tunceli olarak<br />
değiştirilmiş ve bölge geniş yetkilere sahip bir vali-komutanın idaresine bırakılmıştır<br />
(a.g.e., 258-9). 20 Temmuz 1931 tarihli 1850 sayılı ‘İsyan Mıntıkasında İşlenen Ef’alin<br />
Suç Sayılamayacağı Hakkında Kanun’ ile 1930 Ağrı isyanın bastırılma sürecinde ‘askeri<br />
kuvvetler ve devlet memurları ve bunlar ile birlikte hareket eden bekçi, korucu, milis<br />
ve ahali’nin işlediği suçlar hükümet tarafından affedilmiştir (a.g.e., 263).<br />
Çalışmanın amacını ve sınırlarını göz önünde bulundurarak bu kadar örnekle<br />
yetinelim. Aslında yukarıda sadece bazılarını saydığım, ‘Türklüğü’ ön plana çıkaran,<br />
Türklüğü kuşkulu azınlıkları ise ‘ötekileştiren’ bu uygulamalar sır değildir. Özellikle<br />
42