milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
İngiltere (%54) ve Belçika (%53)’dır. Bu sorulara verilen yanıtlara göre en hoşgörülü<br />
ülkeler Portekiz ve İsveç’tir (Özel Eurobarometre 60.1, Sonbahar 2003, 27-8). 2006<br />
tarihli ‘Avrupa’nın Toplumsal Gerçekleri’ başlıklı özel Eurobarometre araştırmasında<br />
ise çelişkili bulgular vardır. Araştırmaya katılanların %48’i ekonominin belirli<br />
sektörlerinde göçmen işçilere ihtiyaç duyulduğunu belirtirken, %46’sı da ‘farklı<br />
etnik gruplara mensup kişilerin işsizliği arttırdığını’ ifade etmektedir. Bu grupların,<br />
bulundukları ülkenin kültürel hayatını zenginleştirdiğine inananların oranı %54’tür<br />
(aynı oran 1997’de %33, 2000’de %48’dir). Farklı etnik gruplara mensup insanların bir<br />
güvensizlik kaynağı olduğunu ifade edenlerin oranı %42, bu ifadeye katılmayanların<br />
oranı %41’dir. %48’lik bir kesim göçmenlerin Avrupa nüfusunun yaşlanma sorununu<br />
çözmeyeceğini düşünmektedir (Özel Eurobarometre 273, Sonbahar 2006, 68).<br />
Tüm bu verilerin sonucunda ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır. Birincisi, Avrupa<br />
Birliği toplumlarında göçün önemli bir sorun olduğuna dair bir ‘algı’ olduğu kesindir.<br />
Başka bir deyişle, göç ve göçün doğurabileceği olası sorunlar, ciddi bir kesim için<br />
kaygı unsurudur.<br />
İkincisi, bu kaygıların çoğu doğrudan göçün kendisinden değil, sosyo-ekonomik<br />
kaygılardan kaynaklanmaktadır. Bu anlamda sosyo-ekonomik koşulların kötüye<br />
gitmesinin göçmenlere yönelik tepkileri arttıracağını varsaymak yanlış olmayacaktır.<br />
Göçmen karşıtlığının radikal sağ partilere oy verenler arasında çok yüksek olduğunu<br />
bir önceki bölümde belirtmiştik. Bu kesim aynı zamanda toplumun geri kalanına ve<br />
siyasi sisteme güven duymayan, başlarına gelenlerden ötürü başkalarını suçlama<br />
eğiliminde olan bireylerden oluşmaktadır. Bu profile sahip bireylerin ‘günah keçisi’<br />
olarak göçmenleri görecekleri rahatlıkla varsayılabilir.<br />
Üçüncü sonuç siyasi aktörlerle ilgilidir. Birçok araştırmanın da gösterdiği gibi,<br />
toplumdaki kaygılar somut gerçeklerle her zaman örtüşmez. Bu noktada siyasi<br />
aktörlerin tutumu önem kazanmaktadır. Yapılması gereken, bu korkuların bir temeli<br />
olmadığının topluma anlatılması ve sosyo-ekonomik koşulların düzeltilmesi için<br />
çaba harcanmasıdır. Oysa bir önceki bölümde de gördüğümüz gibi, siyasi aktörler<br />
bu kaygılardan rant sağlamak amacıyla onları beslemekte, deyim yerindeyse<br />
yangına körükle gitmektedirler. Bu durum, göçmenlerle Avrupa Birliği vatandaşları<br />
arasındaki statü farkını giderek büyütmektedir. EUMC tarafından hazırlanan 2000<br />
tarihli raporda, bu nokta başka bir açıdan da gündeme getirilir. Rapora göre, siyasi<br />
parti taraftarlığı, azınlıklara karşı tutumu belirleyen faktörlerden biridir (Attitudes<br />
towards Minority Groups in the European Union, 2001). Dolayısıyla sorumlu bir liderlik,<br />
kendilerine ideolojik yönden bağlılık duyan kesimlerin tavırlarını olumlu yönde<br />
etkileme şansına sahiptir.<br />
Doğal olarak, Türkiye’nin üyeliği de bu çerçevede değerlendirilmektedir. Göçün<br />
ekonomik ve sosyal problemleri arttırdığına inanan kitlelere göre, Türkiye’nin üyeliği<br />
var olan durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Üye olması durumunda<br />
84