milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Türkiye’nin üyeliğinin Avrupa Birliği’ni uluslararası alanda zayıflatacağı iddiası da<br />
tartışmalıdır. Güçlü bir orduya sahip olan Türkiye’nin, Avrupa’yı dünya sahnesinde<br />
daha etkin kılacağını, özlenen süper güç statüsüne ulaşmasına katkıda bulunacağını<br />
ileri sürenler de vardır. Türkiye’nin sorunlu komşulara sahip olması Avrupa Birliği<br />
açısından çok şey değiştirmeyecektir, çünkü birlik bugün de Ortadoğu’da yaşanan<br />
sorunlardan etkilenmektedir. Türkiye’nin içinde yer alacağı bir Avrupa Birliği’nin<br />
Ortadoğu’da daha aktif bir rol oynaması beklenebilir. Aynı durum kaçakçılık, terörizm,<br />
organize suç gibi konularda da geçerlidir. Bu sorunlar, Türkiye’nin işbirliğiyle daha<br />
kolay çözülecektir (Emerson ve Tocci 2004, 8-10, 33-4; Grant 2005, 43-4; Everts<br />
2005, 49-50, 57, 66-7; Tarifa ve Adams 2007, 59-61; Karlsson 2004). En önemlisi,<br />
Avrupa Birliği’nin parçası olan bir Türkiye, Ortadoğu ile Batı arasında bir köprü<br />
görevi görecektir. Müslüman bir ülkeye kapılarını açan Avrupa, bir Hristiyan kulübü<br />
olma suçlamasından kurtulacak, ‘uygarlıklar çatışması’ tezinin doğru olmadığını<br />
tüm dünyaya kanıtlayacaktır (Redmond 2007, 313-14; Independent Commission on<br />
Turkey 2004, 16-19).<br />
Sosyo-kültürel açıdan Türkiye’nin Müslüman olması çok önemli değildir, çünkü<br />
‘laiklik’ Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerinden biridir. Ayrıca bugün<br />
Avrupa’da zaten çok sayıda Müslüman yaşamaktadır ve bu Müslümanların sayısı her<br />
geçen gün artmaktadır. Türkiye üye olmasa bile, 2050 yılında Avrupa’nın Müslüman<br />
nüfusunun, toplam nüfusun %20’sine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Müslüman bir<br />
ülkenin üyeliği, Avrupa’nın kendi Müslümanlarıyla yaşadığı entegrasyon sorunlarını<br />
aşmasına da yardımcı olacaktır (Tarifa ve Adams 2007, 63; Grabbe 2005, 14-15).<br />
Türkiye’nin insan hakları alanında eksikleri olduğu tartışma götürmezdir, ama bu<br />
eksiklerin giderilmesi için çaba harcanmaktadır. Üyelik perspektifinin sürmesi,<br />
bu alanda atılacak adımların hızlanmasını da sağlayacaktır. Aksi bir durum, bu<br />
reformların gerçekleştirilmesini istemeyen statükocu grupların eline koz verecektir<br />
(Independent Commission on Turkey 2004, 29-30).<br />
Türkiye basınında örneklerine rastladığımız bölünme ve egemenlik kaybı korkusunun<br />
karşılığı olduğunu söylemek güçtür, çünkü henüz Avrupa Birliği’ne üye olup da<br />
bölünen, parçalanan bir ülke yoktur. Ulus-ötesi bir birliğe üye olmanın ulusal<br />
egemenliği bir ölçüde sınırladığı doğrudur, ama Avrupa Birliği başka açılardan<br />
da ulus-devleti güçlendirmektedir. Kimi araştırmacılar buna dayanarak Avrupa<br />
Birliği’nin ulus-devletin imdadına yetiştiğini, ulus-devleti ‘kurtardığını’ iddia<br />
etmişlerdir (Milward 1992; Smith 1995).<br />
Bu kısa özetten de anlaşılabileceği gibi, kamuoyunda dile getirilen kaygıların her<br />
zaman geçerli, somut bir nedeni yoktur. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olası üyeliğinin<br />
doğurduğu korkular, gerçeklerden çok ‘algılardan’ kaynaklanır (Kastoryano 2006;<br />
Casanova 2006). Bu, yukarıda atıfta bulunduğumuz, Türkiye karşıtı iddiaları ele alan<br />
çalışmalarda da belirtilir. Israrla vurgulanması gereken nokta, bu algıların gerçekle<br />
63