milliyetçilik
milliyetçilik
milliyetçilik
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
• Kendini doğallaştırarak. Milliyetçilik, kendini ‘mutlak değer’ olarak sunar;<br />
böylelikle milli değerler belirli bir tarihselliği olan toplumsal değerler olarak<br />
değil, bir ‘doğa kanunu’ olarak algılanır. Bu da milliyetçiliği etik bir değere, ahlaki<br />
bir dile dönüştürür. Milliyetçilik, siyaseti sınırlayan ufuk olur.<br />
• Hegemonya kurarak. Benzer söylemler gibi, <strong>milliyetçilik</strong> de iktidar ve hegemonya<br />
peşinde koşar. Belirli değerler ve onları savunan aktörler arasında hiyerarşiler<br />
yaratır. Kendi algılama biçimini alternatif yorumlara egemen kılar; bu yolla milleti<br />
oluşturan bireyler arasındaki farklılıkları, görüş ayrılıklarını yok sayar.<br />
• Kurumsallaşarak. Milliyetçilik, varlığını bir dizi kurumun yardımıyla sürdürür.<br />
Bunların en önemlisi devlettir. Ancak devletsiz milletlerin varlığından da<br />
anlaşılabileceği gibi, devlet olmadan da farklı araçlarla, en çok da ‘toplumsallaşma’<br />
süreçleriyle, kendini yaşatır. Bu nedenle <strong>milliyetçilik</strong>, kurgulanmış da olsa, kök<br />
salmış, zaman içerisinde bir ‘gerçeklik’ kazanmıştır.<br />
Elbette yukarıda sayılan özelliklere sahip tek söylemin, algılama biçiminin<br />
<strong>milliyetçilik</strong> olduğu söylenemez. Pek çok ideolojik yaklaşım (hatta din) dünyayı ikili<br />
kategoriler şeklinde algılar; kendisiyle aynı inancı paylaşanları farklı düşünenlerden<br />
üstün görür; kendini mutlak değer olarak sunmaya çalışır; iktidar mücadelelerine<br />
girer. Öte yandan milliyetçiliği benzer söylemlerden ayıran yönler de vardır. Örneğin,<br />
dinin aksine, <strong>milliyetçilik</strong> bu dünyaya aittir, yani ‘seküler’dir. Kendini doğallaştırma<br />
ve hegemonyasını kurma konusunda diğer ideojilerden, örneğin komünizmden,<br />
liberalizmden, çok daha ileridedir. Uluslararası sistem iki yüz seneyi aşkın bir süredir<br />
ulus-devlet temelinde kuruludur. Milliyetçilik, kendini liberal demokrat olarak<br />
tanımlayan ülkelerde bile büyük ölçüde bir tabu olmayı sürdürür. Milli değerler ya da<br />
semboller ‘kutsal’dır; onlara karşı gelmek, saygısızlık etmek büyük bedeller ödemeyi<br />
gerektirir. Bunların dışında milliyetçiliği benzer söylemlerden ayıran en önemli<br />
özelliği zaman ve mekanla kurduğu ilişkidir.<br />
Benedict Anderson (1991)’ın işaret ettiği gibi, milliyetçiliğin kendine özgü bir zaman<br />
anlayışı vardır. Bu zaman anlayışı çizgiseldir; millet, tarih içinde geçmişten geleceğe<br />
akar. Geçmiş önemlidir, çünkü bir milleti diğerleri karşısında meşru kılan onun tarihidir.<br />
Öte yandan bu tarihin ‘gerçek’ olması gerekmez; milleti birleştireceğine inanılan her<br />
olay, ‘milli’ tarihin parçası sayılır. ‘Milli bütünlüğü’ tehdit edebilecek olaylar ise ‘milli’<br />
tarihten dışlanır (Renan 1990 [1882]; Lowenthal 1985). Farklı sesler, farklı yorumlar<br />
bastırılır; alternatif geçmişler yok sayılır. Bu anlamda kolektif hafıza sürekli kontrol<br />
altında tutulmaya çalışılır. Gelecek de geçmiş kadar önemlidir. ‘Kader birliği’, kederi<br />
ve mutluluğu paylaşmak, el birliğiyle parlak bir geleceğe doğru yürümek, milliyetçi<br />
söylemin en çok kullandığı sloganlardan biridir (Bauer 2000 [1924]).<br />
Milliyetçiliğin mekanla kurduğu ilişki de bir o kadar özeldir. Geçmişi olmayan bir millet<br />
olamayacağı gibi, ‘vatansız’ bir millet de olamaz (<strong>milliyetçilik</strong>-vatan ilişkisi üzerine<br />
bkz. White 2000; Kaiser 2001; Yiftachel 2001). Bu vatan henüz elde edilememiş, deyim<br />
15