20.11.2017 Views

edebiyat-kitabi

edebiyat 9 sınıf, deneme

edebiyat 9 sınıf, deneme

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

5. Ünite<br />

Aşağıdaki metin Küçük Ağa ile Doktor’un sohbet ettiği bölümden alınmıştır.<br />

Bir iki dakika kadar süren bir sessizlik oldu. Küçük Ağa kımıldamadan pabuçlarının burnuna bakıyor<br />

ve Doktor’un ısrarla kendisini incelediğini seziyordu. Doktor gerçekten de Küçük Ağa’ya dikmişti<br />

gözlerini. Ama bu bakışlarda sevgi, saygı, hattâ hayranlık vardı.<br />

Nihayet içinde bu duyguların gülümsediği bir sesle:<br />

“Küçük Ağa... Küçük Ağa, daima Küçük Ağa... Herkes Küçük Ağa diyordu son zamanlarda. Tabii ben<br />

de Küçük Ağa deyip duruyor ve herkes gibi ben de Küçük Ağa’yı merak ediyordum. Gördüm işte... Ve<br />

çok sevdim... Herkesten çok daha büyük olacak benim sevincim.”<br />

Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti<br />

artık. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak:<br />

“Çünkü,” dedi. “Küçük Ağa’nın siz oluşu.. yani.. nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor<br />

muyum bilmem... Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli.. ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu... Kısacası işte<br />

siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor.”<br />

Bir müddet göz göze kaldılar. Sonra Doktor alçak bir sesle:<br />

“Tabii,” dedi, “bu pek hususî telâkki yalnız beni ilgilendirir ve elbette yalnız bende kalacak. Bunu<br />

en yakın ahbabım Yüzbaşı Hamdi Bey’e bile anlatabileceğimi zannetmiyorum. İnşallah bundan böyle<br />

hepimiz yeni bir dostluk kazanmış oluruz. Müsaadenizi rica edeceğim. Salih’i arattırırız. Ayrıca sizi bazı<br />

eşhasla tanıştırmak isterim. Meselâ Mehmet Âkif ve Hasan Basri Beylerle... Onlar da burada kalıyorlar.<br />

Birbirinizden pek hoşlanacağınızı sanırım. Allahaısmarladık efendim. Ziyaretinize yine geleceğim.<br />

Ben istasyonda kalıyorum, gerekirse oradan ararsınız.”<br />

Küçük Ağa Doktor’u, bir tek kelime söylemeden dış kapıya kadar uğurladı ve ancak ayrılacakları<br />

sırada:<br />

“Size müteşekkirim,” dedi.<br />

“Estağfurullah.”<br />

Küçük Ağa mahzun bir gülümseyişle ısrar etti:<br />

“Hattâ minnettarım.”<br />

Hüznü Doktor’a da geçmişti. Doktor, Küçük Ağa’nın İstanbullu Hoca olduğunu öğrendikten, daha<br />

doğrusu Salih’in sebep olduğu şüphenin doğruluğunu anladıktan sonra ister istemez, bu dramatik<br />

havaya kayıyordu. Onun ruh yapısı maceranın insan yönüne, erkeksiz kalan ev’e, körpe zevceye ve<br />

baba yüzü görmeyen çocuğa kayıtsız kalamaz, Küçük Ağa’nın yakıcı özleyişine yakınlık duymadan<br />

yapamazdı.<br />

Küçük Ağa, kendisine teşekkürden, minnetten bahsetmişti. Peki kendisi Küçük Ağa’ya neler söylemek,<br />

onun için neler duymak zorundaydı? Doktor istasyona doğru yürürken, asıl borçlu kim diye düşünüyordu.<br />

Küçük Ağa’yı herkes övmüştü, herkes övüyordu... Öveceklerdi de. Fakat bunu tam hakkı<br />

ile yapacak bir tek insan daha var mıydı kendisinden başka?<br />

“Bir de Salih,” diye mırıldandı.<br />

Küçük Ağa’nın keşfettiği hakikat için neler bıraktığını bilen bir de Salih vardı, o kadar.<br />

Doktor düşünüyordu ki, İstanbullu Hoca, isteseydi, Küçük Ağa olacak yerde, pekâlâ İstanbul’a geçebilir,<br />

bunu da kolaylıkla yapabilirdi. O zaman ölüm tehlikeleri, yokluklar ve sefalet yerine, asıl asıl<br />

bütün bunlardan beter olan büyük hasretler yerine rahat ve varlıklı bir hayat sürebilirdi. Zira karısı ile<br />

çocuğunu İstanbul’a, yanına aldırması mesele olmayacaktı.<br />

164

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!