Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
9. Ünite<br />
OKUMA ÇALIŞMALARI<br />
Hazırlık<br />
1. İnsan niçin günlük tutma ihtiyacı duyar? Tartışınız.<br />
2. “Günlük kişinin kendine tuttuğu aynadır.” sözünden ne anlıyorsunuz? Açıklayınız.<br />
3. Günlük yazmada gözlemlerin ve kişisel izlenimlerin yeri nedir? Tartışınız.<br />
1. Metin<br />
Çarşamba, 7 Mart 1956<br />
ANLAMAK. – Birkaç gündür İstanbul’daydım, yeni döndüm. Hisar dergisinin<br />
mart sayısını da ancak bugün okudum. Bay İlhan Geçer bana sinirli sinirli çatmış,<br />
onun dediklerini yanıtlamak için Pazar Postası’na bir yazı gönderdim.<br />
(...)<br />
Cumartesi, 10 Mart<br />
YAZMAK. – Büğünkü İstanbul gazetelerinin birinde okudum: ‘Dört sene evvel<br />
30 Kasım gecesi, saat 22.45’de mesut bir yuvanın telefonu acı acı çalıyor.’ Okumadım sonrasını.<br />
Belli ki yazı yazmasını bilmiyor bunu yazan. Anlatacağı olayı görmüyor, beylik sözler dizecek. Sorun<br />
kendisine: Uzak-konuşurun (telefonun) ‘acı acı çalması’ ne demektir? Uzak-konuşurun sesi, iyi salkılar<br />
(haberler) verdiğinizde başka, kötü salkılar verdiğinizde başka mıdır?..<br />
(...)<br />
Cuma, 22 Haziran<br />
İSTANBUL. – Kaç gündür İstanbul’dayım. Ne güç bu balıda (şehirde) yaşamak. Bir işin mi var? Uzun<br />
uzun gideceksin. İstanbullular günlerinin yarısını yolda geçiriyorlar. Ben adada oturduğum için ‘bana<br />
mı öyle geliyor?’ diye düşündüm. Değil, burada pek az kimse işine yakın bir yerde oturabilir. Bütün<br />
gün bir taşıt arkasından koşacak: Tramvay, otobüs, dolmuş... Bakıyorum, bir yerde duruyorlar, geçen<br />
dolmuşlara ‘Taksim?’ diye, ‘Aksaray?’ diye soruyorlar. Oralara gitmediğini öğrenince gene bekliyorlar.<br />
Çeyrek saat, yarım saat, daha da çok bekliyorlar. Çekilir mi bu? Bilmiyorum, İstanbul’a yerleşsem çabucak<br />
ben de alışırım buna. Alışırım ya, istemem buna alışmayı. Şunun şurasında nedir yaşadığımız?<br />
O kısa günlerin yarısını da taşıt beklemekle geçirmek olur mu?<br />
(...)<br />
Cuma, 13 Temmuz<br />
ÖZCÜLLÜK. – Dün İstanbul’a inmiştim. Dönüşte buğuluda (vapurda) kahveciden soğuk bir su istedim:<br />
“Soğuk su yok, soğuk limonata var,” dedi kahveci. “Getirin,” dedim. Soğuk değil. Utanmıyor kahveci<br />
yalan söylemeye. Söyledim limonatanın soğuk olmadığını. Çıkışır gibi “Soğuk!” dedi. Sanki benim<br />
ağzım yok, sanki ben anlamam soğuktan, sıcaktan. Buğululardaki kahvecileri sıcak günlerde soğuk su<br />
bulundurmaya yükümlü (mecbur) tutmalı. Limonatasını, içinde ancak üç beş damla limon suyu olan<br />
limonatasını, kim bilir hangi suda yaptığı limonatasını satmak için kapalı soğuk su bulundurmayacak.<br />
Üstelik limonatayı da soğutmayacak... Neden soğutsun, alıcı onun buyruğu altında, böyle sıcak bir<br />
günde ister istemez içecek... Sonra “Gazozum soğuk, ondan getireyim,” dedi. “Peki,” dedim. Gazoz da<br />
soğuk değil, sesimi çıkarmadım.<br />
Yanımda gençten biri oturuyor. Duramıyor yerinde, boyuna kımıldıyor, ikide bir kalkıyor, hızla kalkıyor,<br />
hepimiz sarsılıyoruz. Otururken de öyle. Şöyle yavaşça, yolu yordamıyla oturmuyor ki, atıyor<br />
264