You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Günlük / Blog<br />
2. Metin<br />
1 Haziran<br />
Gerçek bir ay başlangıcı. Yazın geldiği ortada. Hava sıcak ama boğucu değil.<br />
Bozkır, yazın geldiğinin farkında. Ankara’da yaz başlangıcı böyle mattır; kaldırımlardan,<br />
topraktan fışkırmaz sıcak. Yayılır, havada durur, renkleri parlaklaştırır.<br />
Güneş, uzun süre yerine çakılı kalır.<br />
Selçuk Baran’ın Baraj’daki evine çağrılıydık. Ayhan’ın elinden çıkma bir ev. Bir<br />
kadının arayabileceği bütün incelikler düşünülmüş. Bulaşığı, yemek yapmayı<br />
kolaylaştıracak yığınla ayrıntı.<br />
Geniş bir çayır var evin önünde. İğdelerin, ezik papatyaların kokusu çayırı ve evi tutuyor. Bir iki<br />
gelincik bile serpilmiş en kırmızısından.<br />
Küçük tahta bir köprüyü aşıp toprak yola varıyorsunuz. Dere kıyısında salata, marul yetiştiriyorlar.<br />
Noel ağaçlarını andıran kocaman, yeşil şeyler. Bir kulübede de tavşanlar var.<br />
Selçuk’la attık kendimizi çayıra... Küçücük bir alanda ne çok, ne çeşitli otlar, dikenler, daha bilmem<br />
neler var! Birbirlerinden birbirlerini besliyorlar.<br />
İneklerin, kuzuların sesi, çok uzaktan geliyor oysa burnumuzun dibindeler.<br />
Yemeğimizi yarı karanlıkta yedik, bulaşığı karanlıkta yıkadık, çöpü karanlıkta dereye döktük. Zaten<br />
en ufak bir ışık olsa, korkacaktık. Selçuk, coğrafya kitaplarının deyimiyle, ‘rejimi düzenli’ bir ırmaktır.<br />
Ama Anadolu’da olduğundan, taşmaya hazırdır hep. İstemese de.<br />
Topladığımız iğdeleri geniş çanaklara yerleştirdik. Bütün gece ev iğde koktu.<br />
26 Aralık<br />
Öykü kitabım çıkmış. Cağaloğlu’na inip alacağım birkaç tane.<br />
Hava yağmurlu, pis.<br />
Köprünün tam ortasındayken yaygın, büyük bir kızıllık aldı gözümü. Şoför de şaşırdı. Birilerine<br />
sorduk, Gürün Han’da yangın çıkmış. Öteki hanlara da sıçramış.<br />
Halk öyle alışık ki böyle olaylara, kılı bile kıpırdamıyor. Sıkışan trafiği yarıp güvercinlere yem atanlar<br />
var, kimse başını çevirip yangına bakmıyor. Oysa gök ürkütücü, kara dumanlarla kaplı.<br />
İlk kitabımı basacak biri çıktığında bayağı sevinmiştim. Çünkü büyük çoğunluğun çarçabuk benimseyeceği<br />
bir iş yaptığımı sanmıyorum, bunu anlamam epey vakit aldı ama artık kimlere seslendiğimi<br />
biliyorum. Bana dar, küçük gelen hiçbir şeyi kullanmayacağımı da.<br />
Üç-beş kitap alıp eve döndüm. (...)<br />
14 Haziran<br />
Hacer hanım geldi ansızın. Öldü sanıyordum; hiç bu kadar açmamıştı arayı. Geçen yaz son geldiğinde,<br />
hastaydı zaten: çarpıntı, damar sertliği, gerginlik. Hacer hanımın hayatı “anlatılsa, roman<br />
olur.” Birkaç hikâyeme konuk sanatçı olarak katıldı. Şöyle diyeyim Katherine Mansfield’in ağzından:<br />
Geçmişini düşünüp ağlayacak vakti yoktur onun. İyi ki. Çünkü baştan başlasa, bir kerecik ağlasa, bir<br />
daha sonu gelmez gözyaşlarının. “Dünyada rahatça bu kadar gözyaşı dökebileceği bir yer de yoktur<br />
üstelik.”<br />
Sevincimden, elim ayağım birbirine dolandı. “Puf böreği yap,” dedim, “istersen dolma, canın ne<br />
istiyorsa.” Yoksa biliyorum, alacak eline süpürgeyi ya da camları silmeye kalkışacak. Hiçbir iş yapmazsa<br />
da, benim para vermem güçleşecek.<br />
267