You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Hikâye<br />
1. Metin<br />
ZİNCİR<br />
İşsiz, güçsüz kaldığım gurbet ellerinde köşe pencerem, kendimce Abdülhak<br />
Hamid'in "Kürsü-i temaşa"sı yerine geçerdi.<br />
Yabancı memleketlerde bir kasabaya sokulup uzun müddet yaşamaktaki<br />
azabın ne olduğunu bilir misiniz? Beş on gün çarşı sokak gezdikten sonra, tanıdık<br />
çehre, alışabileceğiniz yer bulamamaktan bezer, odanıza girer, yalnızlığın<br />
içine sinersiniz.<br />
Çam dallarında sallanan bir tırtıl torbası gibi kafanızın içi mütemadiyen,<br />
gece gündüz kıvrılıp bükülen soğuk temaslı düşüncelerle dolu, hareketli, ağır, yüklüdür.<br />
Can sıkıntısının bir sesi vardır; bunu ancak, böyle bir zamanda, o gurbet odasında duyarsınız: Eski<br />
mobilyaların tahtalarını dişleyen gizli kurtların biteviye çıkardığı kemirici, işleyici ses... Birden eskiyiveren<br />
gönlünüzde bu kurdu ve bu sesi işitirsiniz ve oyduğu delikten incecik tozların içinize biriktiğini<br />
duyarsınız.<br />
Şayet iradesiz bir adamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür.<br />
Ben çökmemek için köşe penceresinden ayrılmazdım; köşe penceresinden dünyayı seyrederdim.<br />
Köşe penceresinden seyretmek insana mübalağalı bir fikir gibi görünür. Bir pencere, nihayet bir<br />
sokağı, birkaç sokağı görebilir. Bir sokak ise dünyanın kaç milyarda biridir?<br />
Fakat böyle düşünmemeli: Büyük Okyanus'tan aldığınız bir bardak su, o geniş denizin tirilyonda<br />
biri değildir; ama bütün o ummanda mevcut unsurların bu minimini kadehte tam bir terkibi mevcuttur.<br />
Hatta kadehe de lüzum yok... Bir damlası bile deniz hakkında bize ilmi bir fikir vermeye yetişir.<br />
Başka cihetten düşünülürse, Okyanus'u bir bardak veya kaşık içinde daha fenni, daha sahici olarak<br />
görebiliriz: Azı ve ufağı incelemek elbette çoğu ve büyüğü tetkikten kolaydır; kolay ve doğrudur.<br />
Köşe penceresini, işte, ben, bu itibarla insan çevresinin bir damlası üstüne çevrilmiş bir mikroskop<br />
camı sayarım. Baktığınızı sanki büyütür. Rasathaneler nasıl gökleri ve yıldızları temaşa için havaya<br />
uzanmış birer fen gözü ise köşe pencereleri de yeri ve yerde yaşayanları seyre yarar, zemine eğilmiş<br />
birer tecrübe gözlüğüdür.<br />
Onun içindir ki, penceremden sokağa kendimize bakmayı, göğe dalıp kalmaya tercih ederim. Bu<br />
basit teleskobun önüne geçip insanlarla hayvanları tetkik en hoşlandığım eğlencelerin başında gelir.<br />
Karşıdaki komşum yabancı subayın buldok cinsi bir köpeği vardı. İri kafalı, koca enseli, iki dişi<br />
daima meydanda, yanakları kof ve sarkık, burnu çökük, aksi bir köpek... Bana buldok suratı; bütün<br />
dişleri söküldükten sonra acemi bir dişçiye tam takım diş yaptırıp da çene kemikleri çökerek çehresi<br />
tanınmayacak şekle giren eski somurtkan (...) tiplerini hatırlatır.<br />
Buldok, değişiklik olsun diye, sanki asıl yüzüne korkunç, gamlı, bedbin bir karnaval maskesi geçirmiş<br />
bir köpektir. Dikkat ederim, bu iğreti kara suratı düşürmemek ister gibi boynunu dimdik tutar.<br />
Komşunun buldoğu suratına, gördüğüm maskelerin en sertini, en titiz gösterişlisini asmıştı. Dünyaya<br />
parçalanıp yok edilecek lüzumsuz, zararlı, iğrenç bir şeymiş gibi kin ile, anarşist gözü ile bakıyordu.<br />
Günde iki kere Senegalli izbandut bir nefer -kardif kömüründen halkolmuş, et ve adalesi ziftle<br />
yoğrulmuş bu yarı insan- onu zincirinden sıkı sıkı tutup hava aldırmaya çıkarıyordu.<br />
Fakat ne zorlukla... O köpek, koskoca, simsiyah adamı, adeta, iri şilepleri çekip götüren römorkörler<br />
gibi sürüklüyordu.<br />
47