23.02.2015 Views

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1 1 6 Tina Chanter<br />

tek bir tözün veya doğanın sıfatlarıdır) savunduğu için, cinsiyet, bir anlamda,<br />

toplumsal cinsiyet olmalıdır; fakat düşünce değil, uzam sıfatı aracılığıyla<br />

'ifade edilmiş' veya meydana çıkarılmıştır. Bu cinsiyetin bir bedenin<br />

maddi güçlerinin ve kapasitelerinin tikel bir uzamsal 'örgütlenmesi' olduğunu<br />

söylemeye varır, o halde toplumsal cinsiyet de böyle bir bedenin<br />

duygusal güçlerine ve duygulanımlarına ilişkin olacaktır (1996, 149).<br />

Böyle bir anlayış hem "cinsiyet"i hem de "toplumsal cinsiyet"i dinamik kılar,<br />

her ikisi de "birbirine bağlı güçlerin ve duygulanımların karmaşık alanı"<br />

olarak kavranır ( 1 996, 149).<br />

Bedenlerin ve biraradalıkların Spinozacı-Deleuzecü kavrayışı, duygulanımların<br />

ve imgelerin gücü, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin daha uygun bir<br />

biçimde düşünülmesine yol açar. Bu düşünme tarzı, yakın zamanlarda meydana<br />

gelen ve bir cinsiyetten bir başkasına geçişi mümkün kılan teknolojik<br />

gelişmelere de daha iyi ayak uydurabilmektedir. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet<br />

kavramları akışkan ve şekillendirilebilir olarak, karmaşık varlıkların ve<br />

ilişkilerin bir veçhesinden ibaret, yani bir ağın parçası olarak kurgulanırlar.<br />

Bu yaklaşım, beden imgelerinin veya bedensel şemanın, Benedict Anderson'un<br />

"hayali cemaatler" (1991) adını verdiği, zaman zaman ırklılaştırılmış,<br />

milli tahayyüller dayatan, güçlü, paylaşılan normatif kurgular veya mitlere<br />

indirgenebilir olmasalar da, nasıl her zaman zaten bu kurgulardan veya mitlerden<br />

türediğini düşünmenin faydalı bir yolunu gösterir bize. Stilli, toplumsal<br />

cinsiyetlendirilmiş tahayyüller de, bizim psişik, alışık olduğumuz yaşam<br />

biçimlerimizi bilgilendirir ve bizi, örneğin kendimizi ideal dişilik imgeleriyle<br />

ölçüp eksik bulmaya teşvik eder. Bu normatif kurguların anoreksia ve<br />

nervosa ve bulimia gibi pratikleri nasıl aydınlattığı görülebilir. Bunun yanı<br />

sıra bu pratiklerin özgül dinamiğine dikkat etmek ve yeme bozukluklarını<br />

zayıflığa ilişkin kültürel ideallerin içselleştirilmesinin basit bir sonucu olarak<br />

açıklamamaya özen göstermek gerekir (bkz. Mclane, 2003).<br />

Deleuze'ün özellikle de Spinoza okuyuşunda feminizme nasıl kaynaklar<br />

sunabileceğini görmek için sınırlı bir biçimde de olsa Deleuze'ün yaklaşımının<br />

birkaç ayrıntısıyla tanışmaya ihtiyaç duyacağız. Deleuze'ün Spinoza'yı<br />

yeniden ele almasının özel sebebi, Spinoza'nın hem Descartes'ın beden-zihin<br />

ikiliğinin ötesine giderken filozoflar için model olarak (bkz. 1988, 17)<br />

zihne değil, bedene müracaat ettiği bir felsefe sunması hem de duygulanımlara,<br />

rasyonelliğe bağlılığı iyi bilinen Descartes'm verdiğinden daha ayrıca-<br />

Cogito, sayı: 58, 2009

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!