23.02.2015 Views

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

YLJCp0RQyPOOdiynuMlIWUZr0hQPxzdPHqBw=&limit=0&content_type=application/pdf&fsize=5859719&hid=15d36313c63ea7b3265f180e9f18adc3&media_type=document&tknv=v2&rtoken=876553fcd08c3e4d9acc94b407c85688&force_default=no

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

340 İmge Oranlı<br />

ci yüzyılın başından itibaren burjuvazinin ortaya çıkışıyla paralel olarak gelişmeye<br />

başlar. Böylelikle cinsellik burjuva toplumunun değerleri ve normları<br />

uyarınca tanımlanır, düzenlenir ve uygulanır. Burjuva toplumunun egemen<br />

kimliği Avrupalı beyaz orta-sınıf Hıristiyan erkeklerdir. Dolayısıyla bu<br />

egemen kimliğin kurduğu cinsel söylemin hedefi, beyaz orta-sınıf Hıristiyan<br />

kadınlar, alt-sınıflardan göçmenler ve Hıristiyan-olmayanlar (örneğin Yahudiler)<br />

ve beyaz-olmayanlar (örneğin Afrikalı köleler ya da hizmetçiler), yani<br />

egemen kimliğin dışında kalan herkestir.<br />

Foucault, toplumsal alandaki baskıcı düzenlemelere karşın cinsellik söylemlerinin<br />

hızla artışına dikkati çekerek, "reçetelendirilmiş" cinsellik normlarının<br />

"söyleme teşvik" ettiğini iddia eder. Bu teşvikle çoğalan çeşit çeşit<br />

söylemler toplumu kontrol ve düzenleme mekanizmalarını sürekli yeniden<br />

kurarlar. Ortaçağda kurumsal olarak Kilise'nin tekelinde olan cinsellik söylemi,<br />

artık tıp, biyoloji, psikoloji, psikiyatri, demografi, etik, pedagoji gibi<br />

farklı söylem alanlan tarafından üretilir. Değişik alanlarda üretilen ama birbiriyle<br />

uyumlu bu söylemler halkın cinsellikle ilgili "sağduyusunu" oluşturur.<br />

Bu sağduyuya göre cinsellik evlilikle sınırlandırılmış ve evlilik dışı her<br />

tür cinsel ilişki gayri meşru addedilmiştir.<br />

Bu makalede özellikle "bilimsel" söylemin ırkçılığı ve cinsiyetçiliği nasıl<br />

bir arada kurduğunu Sander Gilman'ın bu konuda kaleme aldığı çalışmaları<br />

temel alarak aktarmaya çalışacağım.<br />

Kadınların doğurganlığının yüceltildiği, kısırlığın anormallik kabul edildiği<br />

Viktoryen dönemde evli kadın kategorisi dışında kalan kadınlar "saf" ve<br />

"ahlaksız" ikiliğinde değerlendiriliyordu. "Saf" kadınlar her an için baştan<br />

çıkarılabilecek olanlar, "ahlaksız" kadınlar ise zaten baştan çıkarılmış olanlardı.<br />

Evliliğin dışında yaşanan cinsellik fahişelikle sonuçlanabiliyordu. Bu<br />

"ahlaksızlar" böylece baştan çıkarma işini kara dönüştürmüşlerdi. "Saf" ve<br />

"ahlaksız" kadın ayrımının temelinde bir "kadın doğası" söylemi yatıyordu.<br />

Kadın, doğası gereği zayıf ve baştan çıkarılmaya karşı koyamayan bir mahluk<br />

olarak resmediliyordu. Kadının "doğası" hem "ruhunu" hem de "bedenini"<br />

etkiliyordu. Bu "doğa" tasvirinde bir taraftan ruh-beden ayrımı varsayılırken,<br />

diğer taraftan da aralarındaki doğrudan ilişki vurgulanıyordu. Böylece<br />

kadının saflığı ya da ahlaksızlığı doğrudan bedeni ile de ilişkilendiriliyordu.<br />

Örneğin fahişeliğin akıl sağlığını etkilediği düşünülüyordu. Ondokuzuncu<br />

yüzyıl Avrupası'nın bilimsel söylemi, beden ile akıl arasında parallelik<br />

kuruyor, bedensel farklılığın aklın farklılığını temsil ettiğini ya da bedensel<br />

Cogito, sayı: 58, 2009

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!