YÛNUS’TA HAK <strong>ve</strong> HALK SEVGİSİYÛNUS’TA HAK <strong>ve</strong> HALK SEVGİSİmemnundur. Kendisine bu durumu sağlayan “Erenler” yoluna toprakolmayı se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> kabullenmiştir:Benim gönlüm gözüm aşktan doludurDilim söyler yâri yüzüm suludurÖdağacı gibi yanar vücûdumTütünüm göklere seher yelidirSenin aşkın deniz ben bir balıcakBalık sudan çıksa hemen ölüdürSeni se<strong>ve</strong>nlerin ola mı aklıBir dem usluyısa her dem delidirYûnus sen toprak ol eren yolundaErenler menzili arştan uludur(G, 377)*Yûnus, aşk sarhoşluğu <strong>ve</strong> coşkunluğundan o kadar memnundurki, bunu her <strong>ve</strong>sîleyle ifâde etmekten büyük zevk alır. Coşkunluğunuanlatırken bu sırada sanki başkalarını da bu yaşayışa özendirme <strong>ve</strong>dâ<strong>ve</strong>t etme havâsındadır: Öyle ya, ilâhî aşkla kendisine yönelinen Şah(Tanrı) aslâ azledilmez bir varlıktır, orası kimsenin elden alamayacağıbir dayanaktır:Bir şâha kul olmak gerek hergiz ma’zûl olmaz olaBir eşik yastanmak gerek kimse elden almaz olaİlâhî aşk şerbeti, içenlerin hiç kanmayacağı tılsımlı bir iksirdir. Odenizde var olan mücevherlerin kıymetini sarraflar ölçemez. O bahçedeaçan «güller» de aslâ solmaz türdendir:Bir kuş olup uçmak gerek bir kenara geçmek gerekÇevik bahrî olmak gerek bir denize dalmak gerekBir şerbetten içmek gerek içenler ayılmaz olaBir gevher çıkarmak gerek hiç sarraflar bilmez olaBir bahçeye girmek gerek hoş teferrüc kılmak gerekBir gülü yaylamak gerek hergiz ol gül solmaz olaİşte bütün bu güzelliklere ermek için âşık olup, o ateşle yanmakgerekir. Aşk ateşine yanan fânî varlığını yok edeceğinden, onu başkabir ateşin yakması da söz konusu olamaz:Kişi âşık olmak gerek Maşûka’yı bulmak gerekAşk oduna yanmak gerek ayruk oda yanmaz olaDâ<strong>ve</strong>tkâr bir şekilde bu yüksek halleri anlatmak istemesinerağmen Yûnus, buna ehil olanların, kendisine benzeyenlerin az sayıdaolduğunun farkındadır. Onun için, çok da ısrar etmemek gerekir diyedüşünür:Yûnus imdi var tek otur yüzünü hazrete götürÖzün gibi bir er getir hiç cihâna gelmez ola(G, 370)Bu sâhanın muhâtapları az ise de, Yûnus gene söylemekten kendinialamaz. Ona göre mesele gayet basittir. Der ki:İster isen bu dünyâda ebedî sarhoş olasınAşk kadehin dolu getir yıl on iki ay sarhoş yürü(G, 438)Kendisi aşk sarhoşluğundan o kadar memnundur ki, ayık kalmayıhiç istememektedir. Hattâ ayıkların, yâni akıl <strong>ve</strong> muhâkeme sınırlarıiçinde kalıp onun dışına çıkamayanların sözlerini dinlemek bileistemez:Ayık olup oturma ayık sözün götürmeSe<strong>ve</strong>rim aşk esrüğün ben ayık olımazam(BT, 103)6465
YÛNUS’TA HAK <strong>ve</strong> HALK SEVGİSİYÛNUS’TA HAK <strong>ve</strong> HALK SEVGİSİÇünkü o ilâhî aşk ateşiyle beşeriyetini <strong>ve</strong> benliğini yok etmiş,sonunda da her şeyin kaynağı olan Maşûku içinde bulmuş böylecevâsıtasız olarak üstün bilgilere “mârifet”e ulaşmıştır:Dinlemeden anladık anlamadan eyledikGerçek erin bu yolda yokluktur sermâyesi(BT, 170)Bu aşk sarhoşluğu maddî sarhoşluk gibi zannedilmemelidir. Ondauyuşukluk, <strong>ve</strong>rimsizlik <strong>ve</strong> bitkinlik yoktur. Aksine büyük bir dinamizmvardır. Tanrı’nın zâtı gibi, ona olan yolculuğun da nihâyeti olmadığınısöylemiştik. Aşk kanadları ise bu yolculuğu en sür’atli biçimdesağlayan imkân idi. O bakımdan âşık her an yeni bir “tecellî”, yenibir “fetih”, yeni bir ufukla karşı karşıyadır. Her dem âdetâ yenidendoğmakta olduğundan, dâimâ tâze bir varlıktır. Monotonluktan esertaşımaz. Ondan hiç usanılmaz. Büyük <strong>Hak</strong> âşıklarının bu tâzelikleri,eserlerinde de devam eder. Yûnus <strong>ve</strong> benzerleri kendilerine hayat<strong>ve</strong>ren aşk iksîri sâyesinde sâdece sağlıklarında değil, eserleriyle asırlarsonrasında bile hep yeni doğmuşçasına dâimâ tâzedirler, onlardan aslâusanılmaz:Biz sevdik âşık olduk sevildik mâşuk oldukHer dem yeni doğarız bizden kim usanası(G, 444)<strong>Hak</strong> âşıkının tâzeliği sâdece bu dünyâya mahsus değildir. Ötekidünyâda herkesin korktuğu cehennem, âşıkı yakmayacaktır. Biranlayışa göre en büyük cehennem azâbı Tanrı’dan uzak olmaktır. GerçiTanrı’nın varlığı her şeyi ihâta etmiştir. O, insana şah damarından dahayakındır, ama herkes bunun farkında değildir. O’ndan gafil olmakda bir azaptır. Âşık O’nun cemâlinin hayrânıdır. Âhirette en büyükmutluluk o Cemâl’in müşâhedesi olacaktır. Buna lâyık olanlar daen başta âşıklardır. Böyle bir nâiliyet <strong>ve</strong> yakınlık sırrına, cehennemalevlerinin ulaşamayacağı tabiîdir. Sonra, âşıkın hasretle çektiği “âh”seslerinin yakıcılığı yanında cehennem ateşinin sözü bile olmaz; aşkateşini denizler bile söndüremez:66Âşıkları Tamu›su yandırmayaUçmağına bunlar baş indirmeyeYedi Tamu bir âh’a katlanmayaYedi deniz bir aşk odun söndürmeye(BT, 121)3. Âşık Harap Vaziyettedir, Kınayana da AldırmazDînin dış çerçe<strong>ve</strong>si bir kurallar topluluğudur. Kurallar, aklı <strong>ve</strong>muhâkemesi yerinde olan insanlar için söz konusudur. Nitekim “Aklıolmayanın dîni yoktur.” diye bilinir. <strong>Hak</strong> âşıkı bir kimse «akıl ötesi”bir âlemde gezindiğinden bir bakıma aklın kontrolünden, dolayısıylebağlayıcılığından çıkmış sayılır. Bir çok maddî şeyler gibi aklındanda geçtiği için ne yaptığını bilmez haldedir. Netîce itibâriyle dîninzâhirî kayıtlarının bağlayıcılığının dışına çıkmış demektir. Bu tıpkı delisayılan kimsenin dînî mükellefiyetlerden sorumlu olmamasına benzer.Öyle söyler Yûnus:Dîn ü millet sorarsan âşıklara din ne hâcetÂşık kişi harâb olur harap bilmez din diyânetBu beyitte geçen “millet”, din ile eş anlamlı bir kelimedir. “Harab”,dünyâya boş <strong>ve</strong>rmiş, varını yoğunu içkiye yatıran meyhâne düşkünüanlamınadır. Burada ise, ilâhî aşk şarabı uğrunda her şeyinden geçen<strong>Hak</strong> âşıkı demektir.Yûnus iyi bir müslüman, tasavvuf da <strong>Hak</strong>k’a vuslat yolu, dolayısıylabir din yoludur. Aşkın tasavvufta üstün bir yeri olduğunu söyledik.Aklın kontrolünden çıkıp harâbat ehli hâline gelen âşıkın, dinî kayıtlarındışına çıkması nasıl önlenecektir? Tasavvufta bir kural vardır: “Nebîmâsum <strong>ve</strong>lî mahfuzdur.” denir. Peygamberler günah işlemekten uzaktır.Velîler ise Allah’ın koruması altındadır (mahfûz). Bir çok fedâkârlıksonucu kendisine yaklaşan (<strong>ve</strong>lî) <strong>ve</strong> bütün varlığı ile kendisini se<strong>ve</strong>n(âşık) bir kulunu Allah’ın, yanlış hareketlerden korumasını tabiîkarşılamak gerekir. Velîler peygamberler gibi günâhsız (ma’sûm)değillerse de, Allâh’ın onları koruduğu kabul edilir.67