gelmesine sebep olmuşlardı 263 . Ancak bu <strong>ve</strong> benzeri olaylardan sonra burası bir Bektaşi zaviyesiolarak yeniden devlet kontrolüne girecektir.X. Yüzyıldan sonra dini yapı derviş unsurların bölgeye gelmeleriyle şekillenmiştir.Dervişlerin dikkati çeken din <strong>ve</strong> dünya inançları daha eski dönemlerde Türk illerinden gelenmuhacir Türk kitlelerinin getirdikleri din <strong>ve</strong> dünya inanışlarıyla aynı olduğu gibi, müridleri degenellikle kendi aile <strong>ve</strong> soylarının üyeleriydi. Bu nedenledir ki bu unsurlar sayesinde Anadolu,ayrı bir teşkilat <strong>ve</strong> an’aneye sahip insan toplulukları ile beraber, onların getirdiği dini <strong>ve</strong> mistiketkilerin de kaynaşmasına bir sahne teşkil etmiştir. Burada karşımıza çıkan önemli kişiliklerinhaklarından daha sonra uydurulmuş menkıbelerde genellikle kabul edildiği gibi derviş, tarikattemsilcisi <strong>ve</strong> keramet sahibi insanlar gibi tasvir edilmiş olmalarına rağmen kendilerini kuşatanbu dini yapının gerçek anlamını görmek güç değildir. Onlar yeni bir dünyaya gelip yerleşenhalk toplulukları için, sosyal <strong>ve</strong> siyasi anlamda büyük roller oynamış büyük kahramanlar, bukarmaşık <strong>ve</strong> hengame içindeki bir dönemde halkın içinden yetişmiş önder kimliklerdir kibunu dilenci dervişlerden dikkatle ayırmak gerekir.Osmanlı şairlerinin tasvir ettiği gibi çıplakgezen, afyon kullanan, kaşlarını, saç <strong>ve</strong> sakallarını traş eden vücutlarında yanık yerleri <strong>ve</strong> dövmezülfikar resimleri <strong>ve</strong> ellerinde müzik aletleri ile dolaşan işsiz güçsüz devrvişler arasında büyükfarklar mevcuttur. Fuat Köprülü 264 XVI. yüzyıldan beri Türkiyede yaşayan abdal lakaplı şeyhlerile abdallar <strong>ve</strong>ya ışıklar ismi <strong>ve</strong>rilen derviş zümreleri hakkında bilgi <strong>ve</strong>rirken onları birtakımgezginci derviş zümreleri gibi tasvir etmiştir. Bu açıklamaya göre onlar ayin <strong>ve</strong> erkan itibariyleolduğu gibi akideleri bakımından da müfrit Şii <strong>ve</strong> Alevi heteredoks bir zümre idi. Diğerişsiz güçsüz serseri derviş zümreleri gibi evlenmeyerek bekar kalırlar, şehir <strong>ve</strong> kasabalardanziyade köylerde kendilerine mahsus zaviyelerde yaşarlardı. Bunların arasında bilhassa dahaçok Kalenderî tarikatından etkilenenlerin dünya işlerinden tamamen uzak olmak, geleceğidüşünmemek, “tecerrüd”, “fakr”, “dilenme” <strong>ve</strong> “melamet” başlıca şiarlarıdır. Bununla beraberbütün Rum abdallarının her zaman <strong>ve</strong> her yerde dilencilerden, serseri <strong>ve</strong> çingene dervişlerdenibaret olduğunu düşünmek son derece yanlıştır. Esasen F. Köprülü, bütün Abdalların aynışekilde yaşamadığını <strong>ve</strong> bazı Abdal zümrelerinin mücerred kalma prensibinden ayrılarak diğerKızılbaş zümreleri türünden bir grup halinde Türkiye’nin muhtelif yerlerinde köyler kurupyerleşmiş olmaları ihtimalini kaydediyor. Aynı şekilde İran Türk aşiretleri <strong>ve</strong> Hazar ötesindekiTürkmenler arasında Abdal adını taşıyan Türk oymaklarına rastlanılmasını <strong>ve</strong> Eftalitlerin dahayüzyıllarca önce Abdal adını taşımış olmalarını da araştırılması gereken önemli bir konu olarakkaydetmektedir. Bu anlamda Abdal sözcüğünün bir tasavvuf ıstılahı olmadan ev<strong>ve</strong>l bir aşiret<strong>ve</strong>ya zümre ismi halinde bulunup bulunmadığı <strong>ve</strong> bu ad altındaki bütün dervişlerin başlangıçtaOrta Asyadan gelmiş Abdal aşiretlerinin temsilcisi birer aşiret evliyası olup olmadığı meselesiaraştırmaya muhtaç gözükmektedir. Serseri derviş zümrelerinin döküntülerinin toprağa263. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, No: 22, s.90.264. M.F. Köprülü, “Abdal”, THEA, İstanbul, 1935, s.36.77
yerleşerek köyler meydana getirecek yerde, toprağa yerleşmekte olan göçebe aşiretlerin birtakımderviş zümreleri meydana getirmeleri daha fazla olanaklıdır. Köprülü, bu Abdalların kendileriniHorasandan gelmiş göstermelerini eski Oğuz rivayetlerinin aralarında hala yaşamasını,bunların etnik menşe’lerinin yani Türklüklerinin tesbiti bakımından çok önemli addetmekte 265<strong>ve</strong> Abdalların Türklüklerinden en ufak bir şüphe bile vaki olmayan <strong>ve</strong> eski Türk Şamanizmininizlerini hala saklayan Anadolu Alevi Türklerinden ayırmaya imkan görmemektedir. Böylece,Abdalların dilencilerden <strong>ve</strong> çingenelerden ibaret olamayacağına, tıpkı bu Alevi Türkler gibikısmen göçebe olmakla beraber kısmen de eski zamanlardan beri toprağa bağlanmış <strong>ve</strong> tarımhayatına geçmiş Türk oymaklarından çıkmış olmaları gerekmektedir. 266Bütün bunların yanında, daha mevzii bir projeksiyonla meseleye baktığımızda;Ahmet Yesevi kimliği <strong>ve</strong> öğretisinin Seyitgazi’deki temel dini yapıyı belirleyen önemli birtarihsel mefhum olduğu görülür. Türkler, X. yüzyıldan itibaren İslamlaşmalarındaki zamanperiyodunda, önceleri İranlıların etkisinde kalmışlardır. Ahmet Yesevi, o zamanların en ünlümistikçisi olan İran Şeyhi’nin müridlerinden <strong>ve</strong> Buhara’da Hoca Yusuf Hamadini’nin müridiolmuş <strong>ve</strong> daha sonra memleketi olan Jessi’ye dönüp Sufizme bir millî Türk şekli <strong>ve</strong>rmiştir.Türkistan’da bugün dahi, Timur tarafından yaptırılan mezarı durmaktadır. Türkler için onunönemi sadece fikirlerini Türk diliyle Türklere anlatması <strong>ve</strong> onun bir mistikçi olması <strong>ve</strong> sufistşiirler <strong>ve</strong> ilmi risaleler yazmasından ziyade, İslamın Türklerde yayılması döneminde sufimezhepler <strong>ve</strong> ilk tarikat yapılarını karakterize etmesinden <strong>ve</strong> bundan dolayı da yüzyıllarcaonları etkilemiş olmasındandır. O, zikri <strong>ve</strong> hal<strong>ve</strong>ti Türk toplumuna getirmiştir. Yesevi Okul’u,kendisini sadece kuzey <strong>ve</strong> doğu Türklerinde göstermiş, birçok elçiler aracılıyla Anadolu <strong>ve</strong> sınırülkelere kadar ulaşmıştır. Fakat Yesevi Okulu’nun etkisi ancak Hoca Bahaeddin Nakşibend’in(1318-1389) kurduğu Nakşibendi tarikatının kuruluşuna kadar etkisini sürdürmüştür. HacıBektaş ise henüz Osmanlı Devletinin kuruluşundan (1289) az önce Horasan’dan Anadolu’yayerleşmişti. Dolayısıyla bu okulu yüzyılın başlarında şekillenmeye başlamış, olmasına rağmenBalım Sultan (1516) zamanında, XVI. yüzyıl başlangıç olarak kabul edilmektedir Bu arada bazıbelgeler tarikatın başlangıç tarihi ile ilgili bize bilgi <strong>ve</strong>rmektedir, çünkü 1475’de Bektaşi şairiMuhyiddin, Hacı Bektaşi <strong>Veli</strong>’den söz etmekte <strong>ve</strong> oldukça gelişmiş tarikat müesseselerindenbahsetmektedir, yine aynı şekilde 1497’de Emin ed-din Baba b. Daud Fakih’in Risale-iKudsiye’sinde de sözedilmektedir.İslami sürecin başlangıcında, Seyitgazi bölgesinde, Seyyid Battal Gazi Külliyesi <strong>ve</strong>Şucâ’eddîn Velî Külliyesi ikliminde en önemli inanç sistemlerinden biri olarak Kalenderîlikgörülmektedir. Kalenderîliğin kimin tarafından kurulduğu bilinmemektedir 267 Ona bir tarikatniteliği kazandıran XII. yüzyıl sonlarına doğru yaşayan Şeyh Cemaleddin Savi olmuştur. İran,265. Köprülü, a.g.m., s.39.266. Ömer Lütfi Barkan, “Vakıflar <strong>ve</strong> Temlikler I- İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri <strong>ve</strong> Zaviyeler”, VD, C. II,Ankara, 1942, s.284,285.267. A.Gölpınarlı, Türkiyede Mezhepler <strong>ve</strong> Tarikatlar, İst.1959, s.258.78
- Page 3 and 4:
YAĞMUR SAYKalenderî, Alevi ve Bek
- Page 8 and 9:
GİRİŞŞUCÂ’EDDÎN VELÎDÜŞ
- Page 10 and 11:
sık sık zorluklar da çıkarırla
- Page 12:
etkisi, Kayı Beyi Ertuğrul Gazi
- Page 16 and 17:
ı. BÖLÜMİNSÂNÎ TEMEL15
- Page 18 and 19:
olup, 619 yılında Amasya valisi o
- Page 20 and 21:
Sultan Şücâ’ sadece Şeyh ya d
- Page 22 and 23:
Mehmet Demirtaş Dede’nin görü
- Page 24 and 25:
için birlikte çalışma yapmışl
- Page 26 and 27: Velâyet kavramı, birçok İslam d
- Page 28 and 29: Velî, olağanüstü ruhani güçle
- Page 30 and 31: Bu üstün ve mistik güçlerle don
- Page 32 and 33: eddeden gündelik yaşamdaki insan,
- Page 34 and 35: Velâyetnâme ise Hacı Bektaş’
- Page 36 and 37: Baba İlyas ile ilişkileri ve Sulu
- Page 38 and 39: Velâyetnâme’de Sultan Şucâ’
- Page 40 and 41: Üryan Şücâ’iler olarak tanın
- Page 42 and 43: Velâyetnâme’deki bazı kelime v
- Page 44 and 45: olunan bütün büyük velilerin be
- Page 46 and 47: arış zamanlarında ise barış ve
- Page 48 and 49: geleneği ise Hacı Bektaş’a ba
- Page 50: elirtmektedir 150 . Tabii ki bütü
- Page 53 and 54: A- Sultan Şucâ’eddîn külliye
- Page 55 and 56: aşka Şücâ’a ait bir türbe Ko
- Page 58 and 59: ııı. BÖLÜMKÜLTE KONU OLAN Dİ
- Page 60 and 61: Gerçekten de kabine içindeki çı
- Page 62 and 63: Henüz kaynağı üzerinde kesin bi
- Page 64 and 65: Abbasi İmparatorluğu’ndaki Meva
- Page 66 and 67: Melameti şeyhleri arasında aramak
- Page 68 and 69: Celladın kılıcını bütün güc
- Page 70 and 71: etti. Babâî isyanından sonra da
- Page 72 and 73: Elvan Çelebi eserinde; Baba İlyas
- Page 75 and 76: Otman Baba ve abdallarının Balkan
- Page 80 and 81: Hindistan, Irak, Suriye, Orta-Asya
- Page 82 and 83: Kurban Bayramı’ndaki büyük ây
- Page 84 and 85: savurmaktadır. Bu sebeple hiç bir
- Page 86 and 87: Bektaşi hareketi Osmanlı İmparat
- Page 88: I. Murad devrinin (1421-1451) ünl
- Page 91 and 92: A- İnsânî Öge ve HiyerarşiTekk
- Page 93 and 94: Fatih devrine ait vakıf defterinde
- Page 95 and 96: Bununla beraber, İran savaşların
- Page 97 and 98: Pazar ödentileri kurumun asıl gel
- Page 100 and 101: V. BÖLÜMŞUCÂ’EDDÎN VELÎVEL
- Page 102 and 103: -“Şol derviş senin evine varub
- Page 104 and 105: -“Yedirsin”, didi.Çam ağacın
- Page 107 and 108: Ol aradan çekilüb asılmaya mağa
- Page 109: Ol yer bir virâne susuz kır idi.
- Page 114 and 115: Pes Sultan geçtikden sonra ol pın
- Page 116 and 117: Pes Sultan sağ yanına nazar itdi.
- Page 118 and 119: Eyitdiler:-“Kırkkavak’da ardı
- Page 120 and 121: Abdal Mehmed dahi Bursa şehrine gi
- Page 122 and 123: Böyle diyicek Laçinoğlu’nun g
- Page 124 and 125: Sayfa 22ve Seyyid Nesimi Baba, Kayg
- Page 126 and 127: Sayfa 24Odun katı tutdı. Döküld
- Page 128 and 129:
Sayfa 26vezirleri hükm verdiler ki
- Page 130 and 131:
-“Alın köçegüm, ol kardaşın
- Page 132 and 133:
didiler.-“Bize gelmez oldun, kull
- Page 134 and 135:
Dinleyenler evliyâ sırrın duyaG
- Page 136 and 137:
Olaki hükmin yüride gir vâr iseE
- Page 138 and 139:
Evliyânın hükmine kimler ereOl s
- Page 140 and 141:
Sayfa 36Didi Yâ Sultan Şüca’ s
- Page 142 and 143:
Ânâ istikbâl idevüz o yavuzOl d
- Page 144 and 145:
Yakun iş bu ni’meti birkaç yere
- Page 146 and 147:
Her ne yük girse eline samutununÇ
- Page 148 and 149:
Didi varın digün imdi köçegümT
- Page 150 and 151:
Yine gördiler kim bir kişi gelür
- Page 152 and 153:
Merd-i bîrân-ı tarikat Şâh-ı
- Page 154 and 155:
Vı. BÖLÜMŞUCÂ’EDDÎN VELÎVE
- Page 156 and 157:
155
- Page 158 and 159:
157
- Page 160 and 161:
159
- Page 162 and 163:
161
- Page 164 and 165:
163
- Page 166 and 167:
165
- Page 168 and 169:
167
- Page 170 and 171:
169
- Page 172 and 173:
171
- Page 174 and 175:
173
- Page 176 and 177:
175
- Page 178 and 179:
SONUÇKaynaklarda Şucâ’eddîn h
- Page 180 and 181:
iri olarak medresesinde ders okuttu
- Page 182 and 183:
kapışur iken pirlerün şunda bir
- Page 184 and 185:
KAYNAKÇA1. Ahmed Eflaki, Menâkıb
- Page 186 and 187:
59. Gökbilgin M.T., Edirne ve Paş
- Page 188 and 189:
122. Ocak A. Y., “Zaviyeler”, V
- Page 190 and 191:
BELGELER, DEFTERLER ve TASNİFLER1.
- Page 192 and 193:
Ek 1 : FOTOĞRAFLAR191
- Page 194 and 195:
Şucâ’eddîn Velî külliyesi (G
- Page 196 and 197:
Cemevi (Semâhane) GirişFırınAş
- Page 198 and 199:
Çerağkülliye İçi Tavan Süslem
- Page 200 and 201:
Tavan SüslemeleriDuvar Süslemeler
- Page 202 and 203:
Tavan SüslemeleriCemevi (Semâhane
- Page 204 and 205:
Ek 2 : HARİTALAR203
- Page 206 and 207:
205
- Page 208 and 209:
207
- Page 210 and 211:
209
- Page 212 and 213:
211
- Page 214 and 215:
Ek 3 : MİNYATÜRLER213
- Page 216 and 217:
Eskişehir ( Matrakçı Nasuh )215
- Page 218 and 219:
kalenderi Dervişler217