12.07.2015 Views

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kullanılmasından yana tavır sergilemektedir. “Yeni harflerin kabulünden sonra azalacağınabüsbütün artan imla anarşisi, tarihi adlara da sirayet etmiştir. Ben tarihi şahsiyetlerin adlarınınasıllarındaki şekilleriyle, yani Ahmed, Mahmud şeklinde yazılmasına taraftarım. Bugünyaşayanlar ise kendi adlarını istedikleri imla ile yazmakta serbesttirler’’(Atsız, 1997)satırlarına gerekçe olarak yazarın tarihçi kimliğinin etkisini göstermek mümkündür. Bugerekçe, orijinal imlayı tarihi adların kullanımında sınırlandırmasıyla, bugünkü adlarınyazımında böyle bir koşulu olmamasıyla doğrulanabilir.Buna karşın yazar Zade Değil Oğul (Atsız, 1997) başlıklı yazısında, tarihi bir kişilikolan Aşıkpaşazade'yi, Aşıkpaşaoğlu olarak yazmakta ve bunu yazanın yalnız kendisininolmadığını kanıtlayarak tarihi bir kişiliğin adını alışıla gelmişin dışında kullanmaktadır. Aynıyazıda Atsız, zade ve oğul sözcüklerini anlam bakımından karşılaştırarak kullanımına bir haklıgerekçe daha ekler. Burada yazarın Farsça zade sözcüğü yerine Türkçe oğul sözcüğünükullanmaktaki ısrarı onun Türkçenin kullanımında milli duyarlılığını göstermektedir.ATSIZ'ın dil alanında kalem oynattığı bir diğer konu da Türkçenin iç yapısı ileilgilidir. Özellikle öğe dizimi konusuna eğilen yazar bu konuya da büyük önem vermiş, karşıtgörüşleri sert bir dille eleştirmiştir. Yine yazar, dilin iç yapısıyla oynanarak Türkçeenin özgünşeklinin yitirilmesiyle dış unsurlara açılarak iç yapısının alt üst olacağını düşünür ve bunlarısiyasi nedenlerle ilişkilendirir. Ona göre o dönem Türkiye üzerinde oldukça etkili olan soldüşünce akımları Türkçenin her alanında olduğu gibi iç yapısında da kargaşa çıkararak, birliğiönleme, dil gelişimini engelleme çabasındadır. “Bu dilin en temel kaidesi olan fiilin sonagelmesini değiştirmekle cümle yapısını bozanlar bununla güzel bir söyleyiş yaptıklarınısanıyorlarsa kendilerine bildirelim ki sadece gülünç ve iğrenç oluyorlar, fiilin başa veyaortaya gelmesi ya şiirde, ya da nesrin pek ender bazı hallerinde (heyecan, öfke, sevinç gibi)caizdir. Fakat iki üç cümlede bir bu kaideyi bozmak, Türkçeyi yutmak için yapılan sinsi birdavranıştan başka bir şey değildir’’(Atsız, 1997) Görüldüğü üzere yazar, devrik cümleye karşısert bir tavır sergiliyor; ancak kullanımının sıfıra indirgenilmesinden de yana değil. Ona göreyukarıda da sözü edildiği gibi ender durumlarda bu yola başvurulabilir ancak daha fazlası dilekast etmek anlamına gelir. Yine yazar, bu satırlarda devrik cümle ile dile zarar verenlerin kötüniyet sahibi olduğu görüşü üzerinde durmaktadır.Bilindiği üzere o dönemde Türkiye'de devrik cümlenin en önemli savunucularındanbiri Nurullah Ataç'tır. Ataç, dil konusunda kaleme aldıklarıyla hemen her noktada ATSIZ'ıngörüşlerine aykırı düşmüştür. Onun devrik cümle konusundaki tutumu bambaşkadır. Ataçdevrik cümleye yükseldiğini söyler. “Devrik tümcenin düzyazıya girişi 1943'te Ataç’labaşlamıyor. Nâzım, özellikle öykü ve masallarında ondan en az on yıl önce (1930-), her üçtürü de kullanıyor. Ancak, devrik tümcenin yazarlar arasında benimsenmesine öncülük edenAtaç olmuş’’(Demircan, 2004)Devrik cümle tartışmalarında yazarların, düşünürlerin tutumlarını yine o döneminsosyal-siyasal koşullarını da göz önünde bulundurarak ele almak gerekir. “Tutucular,"devirmek" eylemine bağlanan "devrik" sözcüğü ile olumsuz bir ad koşarlar bu işleme:"devrik tümce". Devrimden yana olanlar bu tümce biçimini kolayca benimser ama, 1950'densonra okulda anlatım eğitiminden dışlanır bu tür söz dizimi.’’(Demircan, 2005) Bu satırlardadurumun siyasi koşullarla olan ilişkisinden söz etmektedir. Burada sözünü ettiği tutucularkuşkusuz o dönemin muhafazakâr ya da sağ olarak adlandırılan milliyetçi kesimidir. Solunetkin olduğu yıllarda sol kesimin büyük ölçüde sahiplendiği devrik cümle sağ kesimtarafından dışlanmıştır. Ancak bunun siyaset uğruna yapılmış körü körüne bir dışlamaolduğunu söylemek güçtür. Devrik cümle, kimi zaman anlatım olanaklarını zenginleştirmekadına, kimi durumlarda herkes tarafından kullanılmıştır.Devrik cümle o dönem edebiyata hevesli genç yazarlar arasında büyük bir beğenigörmüş, benimsenmiştir. Ancak bu durum daha deneyimli kimi yazarlarca bir özentilik olarakgörülmektedir. Devrik cümleye karşı bir diğer bakış açısı da bu çeşit cümlenin araç olmaktançıkartılarak amaç haline getirilmesinden duyulan rahatsızlığı dile getirir.’’Yerine göre ben dedevrik cümle kullanırım. Fakat bunu hiçbir zaman devrik cümle kullanayım diye yapmam.22

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!