12.07.2015 Views

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

9. Sayı; TURAN-SAM KIŞ Sayısı, 2011

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yirmiye çıktığını da ifade ederken Atsız'ın yukarıdaki iddiasının ciddi tanıklarından biriolmuştur.Atsız'ın sözünü ettiği Türk dünyasının ortak edebi dile kavuşması çalışmalarının enbüyük öncüsü kuşkusuz İsmail Gaspıralı'dır. O, Osmanlı döneminde kullanılan İstanbulTürkçesi'nin sadeleştirilmiş halinin Türkler için ortak bir edebi dil olabileceği görüşünüsavunmuştur. “İsmail Bey Türklüğe ait faaliyeti için şu düsturu ittihaz etmişti; Fikir, lisan vehis birliği. Tabir-a ahirle İsmail Bey'in takip ettiği gaye, Türklere kendilerini tanıttırarak, şuurımilliyetini inkişaf ettirerek, onlara bir olduğunu telkin etmekten ibaret idi.’’(Ağaoğlu, 1330)Rusya'daki gerek siyasi gerek kültürel etkinlikleri ile Rusların Türklere Karşı uyguladığıayrıştırmacı politika karşısında tüm Rusya Türklerinin birlik halinde olmaları adına büyükhizmetler vermiştir. O dönem, karşısında en büyük engel İlminsky’nin eğitim programı olmuş,ancak Gaspıralı gerek yıllarca yayınını sürdürdüğü Tercüman gazetesi ile gerek kurmuşolduğu Cemiyet-i Hayriye kurumu ile davasını sürdürmüştür. “Umumi Türk Dili meselesiniilk olarak Tonguç risalesinde ortaya koyan İsmail Bey, bundan sonra her taraftaanlaşılabilecek bir Türk dili ile yazar’’(Hablemitoğlu, 2009)Görülen o ki Atsız’ın kendi döneminde savunmuş olduğu Türk dünyası için ortakedebi dil görüşü kendinden önceki devrin büyük aydınları tarafından hem eylem hem söylemolarak ortaya konmuştur. Günümüzde de bu görüş büyük taraftar bulmakta, ortak edebi diliçin çalışmalar sürmektedir. Atsız’ın döneminde Rusya Türklerinin bağımsızlığınıkazanamamış olması 21. yüzyılda siyasi gelişmelerin bu amaç adına olumlu yönde geliştiğinibugün Türk dünyasında kullanılan 20 farklı yazı dilini tek bir yazı dili haline getirmeçabasının sürüyor olması, onun özellikle üzerinde durduğu bu konunun ne denli dikkatealındığını göstermektedir.Türkiye’de dil tartışmalarında en geniş yeri özleşme konusu kaplamaktadır. Bukonuda her kesimden sayısız aydın görüş belirtmiş, dergiler, gazeteler bir türlü sonu gelmeyentartışmalara sahne olmuştur. Dilde özleşme tartışmalarının taraflarını iki temel grup halindegösterecek olursak bunlar eski dil savunucuları ve özleşmeciler olarak adlandırılabilir.Bilindiği üzere dilde sadeleşme Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Mehmet Emin Yurdakulgibi yazarların Yeni Lisan hareketiyle başlamış ve sert bir direnişle karşılaşmıştır. Yeni Lisanhareketi üyeleri Türkçede karşılığı olan yabancı sözcüklerin atılmasından yana oldukları haldeyerleşmiş kimi sözcüklerin korunmasından yanadırlar. Ardından o dönemin Türkçüaydınlarından Gökalp, “müferadit sözlerden Türkçesini almalı’’(Develi, 2009) diyerek buakımı destekleyenler arasında olmuştur. O dönem Divan Edebiyatı geleneğinin savunucularıanlaşılmaz olayı maharet sayan kesimler bu sadeleşme hareketine karşı cephe almışlar ve sadedille yapılan sanatın yavan olacağını savunmuşlardır. Bunlardan Tevfik Firket: “1 Nisan1315(1899) günlü Servet-i Fünun dergisinin Tasfiye-i lisan başlıklı yazısında şöyle yazar.“…lisan nasıl tasfiye edilecek? Osmanlıcanın yüzlerce seneden beri alışmış olduğumuz Arabive Farsi kelimelerini terkiplerini kaldırarak yerine Türkçelerini koymak suretiyle mi? Buepeyce bir zaman için tevlit-i garabetü müşkilat etmekten başka bir şeye yaramaz…Şimdi neyapacağız? Sırf Türkçe mi yazacağız? Zannetmem ki bu mümkün olsun; olsa bile hâlâihtilâfından şikâyet ettiğimiz lisân-ı tekellüm ile lisân-ı tahririmiz yine ittihat edemeyecektir,çünkü o zaman da yazacağımız Türkçe kelimeleri, tekellüm ettiğimiz lisandan değil, bizeArabî ve Farsîden daha uzak bir menba-ı metrukten alacağız.‘’(http:turkoloji.cu.edıı.tr'YENI%20TÜRK%20DlLl/5.php) satırlarında Arapça- Farsçaterkiplerin kaldırılmasının imkânsızlığını iddia etmektedir. Tevfik Fikret ve onun gibidüşünenler dilde sadeleşmenin karşısında sanat kaygısıyla dururlarken diğer bir kesim de diniinançları kaygısıyla bu harekete karşı gelmiştir. Lâstik Sait, özellikle Hacı İbrahim Efendinindili dine peşkeş çekmesine ve “Arapça olmadan diyanet olmaz” sözüne 12 Ramazan 1299günlü Tercüman-ı Hakikat gazetesinin 1115. sayısında şöyle karşılık veriyordu: “İslâm dinibize Tanrıdan geldi... Hiç Arapça bilmeyen Boşnak ve Arnavutlar da Müslüman’dır. Din veiman denilen manevî keyfiyet, dil denilen şeyden tamamen ayrıdır. Düşmana göğüslerinigeren bunca Müslüman çocuğu Arapça kuvvetiyle misavaştılar?’’(http:turkoloji.cu.edıı.tr'YENI%20TÜRK%20DlLl/5.php) Cumhuriyet öncesi bu24

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!