Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Bizim</strong> <strong>Yunus</strong> / Mustafa Özçelik<br />
1243’deki bu Kösedağ yenilgisi Böylece sonun başlangıcı oldu. 17 Çekirge sürüleri gibi<br />
Anadolu topraklarında kolaylıkla ilerleyen Moğollar, buraları bir kasırga misali temelinden<br />
sarstılar. Selçuklar zamanında her biri birer ilim ve kültür merkezlerine dönüşen şehirleri yakıp<br />
yıktılar. Ne buldularsa yağmaladılar. Halkı kılıçtan geçirdiler. Anadolu’nun yönetimini ellerine<br />
aldılar.<br />
Bu felaketin sonuçları çok ağır oldu. Devletin gücü zayıflayınca saltanat kavgalarının<br />
başlaması, ardından bölünmeleri ve isyanları getirdi. Artık insanların insanlıktan çıkarak<br />
güçlünün zayıfı ezdiği bir dönem başladı. Ölüm ve zulüm boyutlarını genişletti. Halk, Moğol<br />
ordusunun giderlerini karşılaması için ağır vergilere bağlandı. Daha kötüsü ise bu yıllarda<br />
ortaya çıkan kıtlık felaketi oldu.<br />
Bu olayların en yıkıcı tesirleri ise inançlar üzerinde görüldü. Ne yapacağını bilemeyen<br />
Halk arayış içine girdi. Bu durumdan yararlanmak isteyen her türlü karanlık düşünce, Anadolu’da<br />
insanları etkileyebilecek zemini bulmuş oldu. Maddi yaralar bir şekilde iyileştirebilirdi; ama bu<br />
metafizik problem, hepsinden de kötüydü. İşte <strong>Yunus</strong> Emre gibi önderleri bekleyen görev, maddi<br />
ve manevi yıkımlarla iyice mahvolmuş bu kitlelere yeni bir iman ve yaşama gücü aşılamaktı.<br />
Bu gücü aşılayacak olanlar ise çoktan gelmeye başlamışlardı. Moğol zulmünden<br />
kaçanlar, ilk bakışta güvenlik sebebiyle Anadolu’ya göç ettiler. Zahirde görünen sebep bu<br />
idi. Oysa kader, onları büyük bir göreve çoktan aday kılmıştı bile… Ahmet Yesevi ocağında<br />
yetişen bilginler ve sufiler, burada Haçlı ve Moğol saldırılarının açtığı yaraları saracak kutlu bir<br />
aksiyonun insanları olarak Anadolu’nun dört bir yanına açtıkları tekke ve zaviyelerle insanlara<br />
yeni bir umut kapısı aralayacaklardı.<br />
Öte yandan Anadolu da kendi imkânları içerisinde zaten böyle bir ortamı çoktan<br />
hazırlamakla meşguldü. Daha X1. yüzyıldan itibaren Selçuklu Devleti tarafından her biri<br />
adeta yeniden inşa edilen şehirlerde çok canlı bir kültür ve sanat ortamı oluşmaya başlamıştı.<br />
İmam Gazali, iki medeniyetin karşılaşmasında İslam anlayışını her türlü tahrifattan korumayı<br />
başararak Selçuklu çağında sağlam bir akidenin yaşamasını sağlayan eserleriyle kitlelere ciddi<br />
bir şuur kazandırmıştı. Yine Fahreddin Razi, Kadı Siraceddin gibi isimler İslam düşüncesinin<br />
büyük anıtları olarak Anadolu’nun fikri hayatında tesir sahibiydiler. Sanat da başta mimari ve<br />
musiki olmak üzere bu fikri oluşumlara paralel olarak bilhassa saray çevresinde çok gelişmişti.<br />
Tabi ki burada esas olarak <strong>Yunus</strong> Emre’yi hazırlayan şartları daha iyi anlayabilmek<br />
için Mevlâna’dan ve ondan önce de İbni Arabî’den söz edilmelidir. Çünkü <strong>Yunus</strong> Emre’nin<br />
de savunucusu olduğu tevhid “birlik” fikrinin asıl mimarı Muhyiddin Arabî’dir. 1204 yılında<br />
Konya’ya gelen Muhyiddin Arabî, bir süre burada kalmış, ardından Malatya’ya geçmiş ve bu<br />
süre zarfında Vahdet-i Vücut anlayışının Anadolu’da yayılmasına ve benimsenmesinde etkili<br />
olmuştur. Bu fikri, şiir ve musikinin imkânlarıyla birlikte geniş bir tesir sahasına çıkaran isim<br />
olarak ise Mevlâna’yı görmekteyiz.<br />
17. Abdülbaki Gölpınarlı, <strong>Yunus</strong> Emre, Hayatı, Sanatı, Eserleri, s. 5<br />
19