Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />
Kaynaklar Üzerine<br />
İ. Pala, katıldığı bir televizyon programında kitabı<br />
hazırlarken 60 kadar kitap okuduğunu ifade etmiştir.<br />
Kitabın sonunda ise birkaçı makale ve ansiklopedi olmak<br />
üzere 100 kadar kaynak sıralanmıştır. Bu kaynaklar<br />
içinde sadece Şah İsmail’in Mir Salih Hüseynî<br />
tarafından hazırlanan ve h. 1380 yılında Tahran’da<br />
basılan Divan’ı kullanılmıştır. Şah İsmail’in bütün<br />
eserleri orijinal yazmalara dayanılarak Babek<br />
Cavanşir ile Ekber N. Necef tarafından hazırlanmış,<br />
“Şah İsmail Hatâ’î Külliyatı” adıyla Kaktüs<br />
yayınları tarafından ve 2006 senesinde Türkiye’de<br />
de yayımlanmıştır.(4) Kaynakçadan, İ. Pala’nın<br />
bu çalışmayı kullanmadığını anlıyoruz. İ. Pala,<br />
Türkiye’de yayımlanan bazı Hatâyî derlemelerinden<br />
yararlanmışsa da, bunların ne kadarının gerçekten<br />
Hatâyî’ye ait olduğunu bilmek mümkün değildir. Şah<br />
İsmail’den sonra kaç Hatâyî’nin yaşadığı ise başka<br />
bir muammadır.<br />
Şah İsmail’in eserleri hakkında Türkiye’de (tümüne<br />
katılmasak bile) önemli çalışmalar yapılmıştır.<br />
Mehmet Temizkan tarafından doktora tezi olarak<br />
hazırlanmış bir çalışmada Şah İsmail’in düşünce<br />
ve inanç dünyası şiirleri esas alınarak incelenmiştir.(5)<br />
Ne yazık ki, bu önemli çalışma da İ. Pala’nın<br />
kaynakçasında bulunmamaktadır. Kaynakça, İ.<br />
Pala’nın Şah İsmail’in eserlerini orijinal yazmalardan<br />
incelemediğini de göstermektedir. Dönemin<br />
Safevî kaynaklarının ancak birkaç tanesi Pala’nın<br />
kaynakçasına girebilmiştir. Diğerleri ise Şah’la ve<br />
dönemle ilgili dolaylı kaynaklardır.(6)<br />
Açıkçası Pala’nın bu kaynaklardan ne kadarını<br />
okuduğu, ne kadarını taradığı ve hatta ne<br />
kadarını gördüğü konusunda haklı şüphelerimiz<br />
bulunmaktadır. Eğer okuyup tarayarak böyle bir<br />
roman yazmışsa, bize kasıt aramaktan başka bir<br />
seçenek bırakmamaktadır.<br />
İ. Pala, Can Hüseyin’in ağzından şunları söylemektedir:<br />
“Halk yeniçeriyi aşağılıyor, saz çalıp<br />
Hacı Bektaş Makâlât’ından beyitler okuyarak gittikleri<br />
yoldan döndürmeye çalışıyorlar ve etkili de<br />
oluyorlardı.”(7) Pala, romanda bir başka kahramanın<br />
üstünden “İstihbarat toplayan askerlerin dediğine<br />
göre bir grup dede de Buyruk nüshalarını hatmederek<br />
yağmur yağmaması için tam bir hafta boyunca<br />
duaya oturmuşlar”(8) demektedir.<br />
Pala’nın bu cümlelerinden Makalat ve Buyruk<br />
kitaplarının Kızılbaşlarda Kur’an’ın önüne geçtiği<br />
anlaşılmaktadır. (Çünkü daha da ileride göreceğimiz<br />
gibi Pala, Kızılbaşlar’ın Kur’an’a saygısızlık ettiğini<br />
de yazmıştır.)<br />
Birincisi, Hacı Bektaş’ın yazdığı iddia edilen<br />
Makalat, günümüze kadar ulaşmamıştır. Böyle bir<br />
kitap yazmış mıdır; o bile kesin değildir. Manzum<br />
ve mensur olmak üzere iki Makalat’ın varlığından<br />
haberdarız. Bunlardan birincisi 14. yy.da Sait<br />
Emre (Molla Sadrettin) tarafından Arapça aslından<br />
Türkçeye düzyazı şeklinde çevrilen Makalat’tır ki,<br />
günümüzde bunun birçok baskısı yapılmıştır. İkincisi,<br />
1409 yılında Hatipoğlu isminde bir şairin Arapça<br />
aslından Türkçeye çevirdiği manzum Makalat’tır. Bu<br />
manzum Makalat, dönemde okunmuş olsa bile, bunu<br />
diğer Alevî şairlerinin nefesleri gibi görmek gerekir.<br />
Bundan kutsal kitap gibi bahsetmek doğru olmaz.<br />
İkincisi, Kızılbaş/Bektaşî geleneğinde elden ele<br />
dolaşan çok sayıda Buyruk günümüze ulaşmıştır.<br />
Öncelikle buyruklar İslâm ve kısmen Peygamberler<br />
tarihini anlatan kitaplardır. Yer yer içinde dualar<br />
(özellikle gülbanklar) bulunur; ancak bunlar<br />
hacim olarak çok azdır. Sonra dedelerin Buyruk<br />
hatmettiğine ve bunları okuyarak yağmur yağması<br />
yahut yağmaması için duaya çıkması Kızılbaş ve<br />
Bektaşî topluluklarında görülmüş, duyulmuş şey<br />
değildir.<br />
Kızılbaş geleneğinde hiçbir kitap, Kur’an’ın yerine<br />
geçirilmez. Geleneksel edebiyat ürünlerine<br />
bakmamız bile, Kızılbaş ve Bektaşî geleneğinin<br />
Kur’an’a verdiği önemi görmemize yeterli olacaktır.<br />
Buyruk, Makalat yahut bir başka kitap için nefes<br />
söylenmemiştir; fakat Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an<br />
hakkında binlerce nefes söylenip, deyiş okunmuş;<br />
Kur’an’daki ayetlerden binlerce alıntı yapılmıştır.<br />
Romanın Kurgusu: Taçlı Hatun<br />
İ. Pala, romanını Şah İsmail’in eşi Taçlı Hatun<br />
etrafında inşa etmiştir. Her ne kadar romanın<br />
anlatıcıları Hasan ve Hüseyin adlı iki Kızılbaş kardeş<br />
ile Kamber Can olarak belirlenmişse de Taçlı Hatun,<br />
romanın büyük bir kısmında yer almaktadır. Romanda<br />
Taçlı Hatun’un hikâyesi Osmanlı kaynaklarına<br />
göre yazılmış, Safevî kaynaklarına tamamen kayıtsız<br />
kalınmıştır. Çünkü Osmanlı kaynaklarına göre Şah<br />
İsmail’in eşi Taçlı Hatun, Çaldıran savaşında esir<br />
edilmiş, daha sonra Sultan Selim’in emriyle Tacizade<br />
Cafer Çelebi’ye nikâhlanmıştır. Pala’nın romanı, tamamen<br />
bir tarafın kaynakları üzerine kurgulanmıştır<br />
Oysa dönemin Safevî kaynakları, bizlere bu konuda<br />
daha başka şeyler söylemektedir. Bu kaynaklarda<br />
Taçlı Hatun’un veya Şah İsmail’in eşlerinden<br />
herhangi birinin esir edildiğine dair bir kayıt<br />
bulunmamaktadır. Bunlardan birine göre Taçlı Hatun,<br />
kargaşa sırasında Hoy tarafına gitmiş, Sultan<br />
18