You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />
küçüğü kaldım hep. Liseye kadar da böyle gitti…<br />
Çimento kâğıdında neler yoktu ki… Ne<br />
fotoğraflar yoktu ki… Çimento kâğıdının adını albüm<br />
koymuşlardı. Albümdeki fotoğraf, albüme<br />
bakalım, albüme koy, albümü yırtma, albümü yerine<br />
koy… Adı albüm kaldı çimento kâğıdı tomarının…<br />
Çocukluğumda insanlar yola gider, yaza doğru<br />
da dönerlerdi. Alacahan’da yazın ağıla gidilirdi.<br />
Orada fotoğraf da olmaz, albüm de… Çimento<br />
kâğıdı hatırlanmaz bile. Ağıla gitmek yaylaya gitmekti.<br />
Yaylamız yoktu çocukluğumda. Ağıl vardı.<br />
Baharda ağıla gidilir, güzde dönülürdü. Öküz arabası<br />
gıcırtıları yolları kaplar, sesleri cihanı tutardı.<br />
Sabındırıktan mazılara daha güzel ses çıkarsın diye<br />
yoğurt sürerlerdi delikanlılar. Şöyle şapkayı da yana<br />
eğdirdiklerinde görmeliydiniz onları… Sonra insanlar<br />
yola gittiler. Önce birer birer gittiler ve birer birer<br />
döndüler. Git geller öyle sıklaştı ki, gidenler dönmek<br />
istemedi. İnsanların içindeki gidip dönmemek<br />
tembelliği toplumun med-ceziri oldu. Hep birlikte<br />
gitmeye karar verdi bazıları. Bu karar bizim eve de<br />
uğradı. Bir kamyon, birkaç parça eşya, kışlık yiyecek<br />
ve doğduğum yerden, Alacahan’dan ayrıldık. Ailemizin<br />
yarısı doğduğumuz yerde kaldı, yarımız gittik.<br />
Şubat ve yaz tatillerinde gidip gelmeye başladık.<br />
Sonra yıllar geçti ve Kargılı Halil gitti. Çocuktum.<br />
Ağlayamadım, ağlatmadılar. Ağladıysam da unuttum<br />
ağladığımı. Büyükler ağladı. Babam gitti, babasını<br />
gönderdi tahta atla. At şahlanmış olmalı giderken.<br />
Bütün insanların omuzları üzerine şahlanmış olmalı.<br />
Hep öyle olmaz mı Ne güzel gidiş… Dualarla, tekbirler<br />
ve şahlanan at üzerinde sere serpe uzanarak…<br />
Sonra bir kamyon daha kiralandı. Evden eşyalar<br />
yüklendi, albüm unutulmadı. Kalanlar unutulmadı.<br />
Hepimiz küçük çocuklardık henüz. Kardeşlerim,<br />
yeğenlerim hep çocuktuk. Fotoğraflarla insanlar<br />
birbirlerine karıştı. Fotoğraflar albümün içine atıldı<br />
alelade. Çimento kâğıdına tutturulmadı. İnce, özenle<br />
işlenmiş kesiklere takılmadı hiç biri. Simalar<br />
seçilmeye başlandı yavaş yavaş. Adlar çoğaldıkça<br />
fotoğraflar albüme sığmamaya başladı. Yeri daralmış,<br />
gelenler yeri daraltmışlardı. Herkes hiçbir yere<br />
sığmamaya başlamıştı… Çimento kâğıdı kabul etmiyordu<br />
bir türlü. Kâğıt işte… Doğduğum ev bakımsız<br />
kalmasın diye birilerine verildi. Kitaplar dolaplara<br />
kilitlendi. Karacaoğlan, Âşık Garip, Kara Davut, Eba<br />
Müslim ve bu kitapların sayfa aralarına konulmuş albüm<br />
dışı fotoğraflar… Hâlâ sakladığım Aya Seyahat<br />
ve Denizler Altında Yirmi Bin Fersah adlı kitaplar…<br />
Yaz olup da evimize geldiğimizde dolaplar<br />
kırılmış kitaplar kaybolmuştu aralarına konulmuş<br />
fotoğraflarla... Kitaplardan bazıları kalmıştı<br />
nasılsa.. Albümümüzü Mataya’ya götürmüştük.<br />
Götürmüşlerdi. En son Malatya’da gördüm onu…<br />
Fotoğraflar kırılmaya başlamıştı yavaş yavaş. Çimento<br />
kâğıdı hâlâ sağlamdı, bakımlıydı. İçindekilere<br />
sahip çıkmanın bencilliğiyle mağrurdu da.<br />
Okullar… İlkokul, ortaokul, lise, üniversite…<br />
Onlarca fotoğraf çektirdim. Hiç biri çimento kâğıdı<br />
albüme girmedi. Hep ayrı albümde oldu benim<br />
fotoğraflarım. Siyah-beyaz veya renkli… Albümde<br />
büyüklerin fotoğrafları vardı. Gelen giden, her zaman<br />
ona bakardı. En güzel albüm oydu. Özel değildi<br />
çünkü. Ne benim, ne onundu. Albüm bizimdi. Dedemiz<br />
vardı, ebemiz vardı, babamız vardı, anamız<br />
vardı, ablamız, ağabeyimiz vardı. Biz vardık. Albüm<br />
bizimdi. Biz, kaç sayfa olduğunu hatırlamadığım,<br />
kaç fotoğrafın olduğunu saymadığım, kaç kez açılıp<br />
kapandığını hesap edemediğim albümde birlikteydik.<br />
Albüm açılıp kapanıyor, yüzlerce, binlerce,<br />
belki milyonlarca defa… Çimento kâğıdı albüm<br />
yıpranmıyor, eskimiyor, dağılmıyor, yırtılmıyor,<br />
parçalanmıyordu… Albümümüz duruyor, biz<br />
bakıyorduk, gelen bakıyordu, giden bakıyordu.<br />
Biz bize, herkes bize bakıyordu. Albümümüz sapa<br />
sağlam duruyordu.<br />
Derken babamız yaşlandı, anamız yaşlandı, biz<br />
yaşlandık… Yaşlandıkça hâtıralarımız yaşlandı,<br />
hafızalarımızda kalanlar yaşlandı… Albüm daha da<br />
kıymetlendi. Daha sık bakmaya başladık. Ailenin bir<br />
kısmı Malatya’da kaldı. Hâtıralarla, fotoğraflarla…<br />
Kamyon kiralandı, göç yüklendi Ankara’ya yol<br />
alındı. Albümdeki fotoğraflar azalmaya başladı. Albüm<br />
işte… İçindeki fotoğraflara sahip çıkamayan<br />
albüm, zavallı… Kendine nasıl sahip çıksın. Nihayet<br />
çimento kâğıdından yapılmış bildiğim albüm.<br />
Yola çıkan kamyon yolun götürdüğü yere döndürdü<br />
yönünü ve Ankara’da karar kıldı fotoğraflarla…<br />
Fotoğraflar dağılmaya başladı. Alacahan’da<br />
kaldı biraz, birazı Sivas’a göçtü. Malatya’da hangi<br />
fotoğraflar var bilmiyorum. Bazısı Ankara’ya geldi.<br />
Birazı Paris’te Eyfel kulesini seyretmekte çerçeveye<br />
konulduysa. Yoksa nev-zuhur bir albümde<br />
güya değerli bir hatıra olarak yaşamaya çalışıyor.<br />
Belfort’ta duvara asılmış bir fotoğraf, alışılmış bir<br />
aksesuar olarak seyre dalmış ev ahalisini. Sivas’ta<br />
ara sıra bakılıp geçmiş yâd edilirken, bazısı internette<br />
dolaşıyor.<br />
Nasıl girdi oraya bilmiyorum. Kim taşıdı bilinmiyor.<br />
Dolaşıyor dağılmışlığın, parçalanmışlığın<br />
acısıyla. Taramışlar saç tarar gibi güya. Bizim albüm<br />
herkesin olmuş artık. Tanımayanlar niçin bakar<br />
42