04.02.2015 Views

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

küçüğü kaldım hep. Liseye kadar da böyle gitti…<br />

Çimento kâğıdında neler yoktu ki… Ne<br />

fotoğraflar yoktu ki… Çimento kâğıdının adını albüm<br />

koymuşlardı. Albümdeki fotoğraf, albüme<br />

bakalım, albüme koy, albümü yırtma, albümü yerine<br />

koy… Adı albüm kaldı çimento kâğıdı tomarının…<br />

Çocukluğumda insanlar yola gider, yaza doğru<br />

da dönerlerdi. Alacahan’da yazın ağıla gidilirdi.<br />

Orada fotoğraf da olmaz, albüm de… Çimento<br />

kâğıdı hatırlanmaz bile. Ağıla gitmek yaylaya gitmekti.<br />

Yaylamız yoktu çocukluğumda. Ağıl vardı.<br />

Baharda ağıla gidilir, güzde dönülürdü. Öküz arabası<br />

gıcırtıları yolları kaplar, sesleri cihanı tutardı.<br />

Sabındırıktan mazılara daha güzel ses çıkarsın diye<br />

yoğurt sürerlerdi delikanlılar. Şöyle şapkayı da yana<br />

eğdirdiklerinde görmeliydiniz onları… Sonra insanlar<br />

yola gittiler. Önce birer birer gittiler ve birer birer<br />

döndüler. Git geller öyle sıklaştı ki, gidenler dönmek<br />

istemedi. İnsanların içindeki gidip dönmemek<br />

tembelliği toplumun med-ceziri oldu. Hep birlikte<br />

gitmeye karar verdi bazıları. Bu karar bizim eve de<br />

uğradı. Bir kamyon, birkaç parça eşya, kışlık yiyecek<br />

ve doğduğum yerden, Alacahan’dan ayrıldık. Ailemizin<br />

yarısı doğduğumuz yerde kaldı, yarımız gittik.<br />

Şubat ve yaz tatillerinde gidip gelmeye başladık.<br />

Sonra yıllar geçti ve Kargılı Halil gitti. Çocuktum.<br />

Ağlayamadım, ağlatmadılar. Ağladıysam da unuttum<br />

ağladığımı. Büyükler ağladı. Babam gitti, babasını<br />

gönderdi tahta atla. At şahlanmış olmalı giderken.<br />

Bütün insanların omuzları üzerine şahlanmış olmalı.<br />

Hep öyle olmaz mı Ne güzel gidiş… Dualarla, tekbirler<br />

ve şahlanan at üzerinde sere serpe uzanarak…<br />

Sonra bir kamyon daha kiralandı. Evden eşyalar<br />

yüklendi, albüm unutulmadı. Kalanlar unutulmadı.<br />

Hepimiz küçük çocuklardık henüz. Kardeşlerim,<br />

yeğenlerim hep çocuktuk. Fotoğraflarla insanlar<br />

birbirlerine karıştı. Fotoğraflar albümün içine atıldı<br />

alelade. Çimento kâğıdına tutturulmadı. İnce, özenle<br />

işlenmiş kesiklere takılmadı hiç biri. Simalar<br />

seçilmeye başlandı yavaş yavaş. Adlar çoğaldıkça<br />

fotoğraflar albüme sığmamaya başladı. Yeri daralmış,<br />

gelenler yeri daraltmışlardı. Herkes hiçbir yere<br />

sığmamaya başlamıştı… Çimento kâğıdı kabul etmiyordu<br />

bir türlü. Kâğıt işte… Doğduğum ev bakımsız<br />

kalmasın diye birilerine verildi. Kitaplar dolaplara<br />

kilitlendi. Karacaoğlan, Âşık Garip, Kara Davut, Eba<br />

Müslim ve bu kitapların sayfa aralarına konulmuş albüm<br />

dışı fotoğraflar… Hâlâ sakladığım Aya Seyahat<br />

ve Denizler Altında Yirmi Bin Fersah adlı kitaplar…<br />

Yaz olup da evimize geldiğimizde dolaplar<br />

kırılmış kitaplar kaybolmuştu aralarına konulmuş<br />

fotoğraflarla... Kitaplardan bazıları kalmıştı<br />

nasılsa.. Albümümüzü Mataya’ya götürmüştük.<br />

Götürmüşlerdi. En son Malatya’da gördüm onu…<br />

Fotoğraflar kırılmaya başlamıştı yavaş yavaş. Çimento<br />

kâğıdı hâlâ sağlamdı, bakımlıydı. İçindekilere<br />

sahip çıkmanın bencilliğiyle mağrurdu da.<br />

Okullar… İlkokul, ortaokul, lise, üniversite…<br />

Onlarca fotoğraf çektirdim. Hiç biri çimento kâğıdı<br />

albüme girmedi. Hep ayrı albümde oldu benim<br />

fotoğraflarım. Siyah-beyaz veya renkli… Albümde<br />

büyüklerin fotoğrafları vardı. Gelen giden, her zaman<br />

ona bakardı. En güzel albüm oydu. Özel değildi<br />

çünkü. Ne benim, ne onundu. Albüm bizimdi. Dedemiz<br />

vardı, ebemiz vardı, babamız vardı, anamız<br />

vardı, ablamız, ağabeyimiz vardı. Biz vardık. Albüm<br />

bizimdi. Biz, kaç sayfa olduğunu hatırlamadığım,<br />

kaç fotoğrafın olduğunu saymadığım, kaç kez açılıp<br />

kapandığını hesap edemediğim albümde birlikteydik.<br />

Albüm açılıp kapanıyor, yüzlerce, binlerce,<br />

belki milyonlarca defa… Çimento kâğıdı albüm<br />

yıpranmıyor, eskimiyor, dağılmıyor, yırtılmıyor,<br />

parçalanmıyordu… Albümümüz duruyor, biz<br />

bakıyorduk, gelen bakıyordu, giden bakıyordu.<br />

Biz bize, herkes bize bakıyordu. Albümümüz sapa<br />

sağlam duruyordu.<br />

Derken babamız yaşlandı, anamız yaşlandı, biz<br />

yaşlandık… Yaşlandıkça hâtıralarımız yaşlandı,<br />

hafızalarımızda kalanlar yaşlandı… Albüm daha da<br />

kıymetlendi. Daha sık bakmaya başladık. Ailenin bir<br />

kısmı Malatya’da kaldı. Hâtıralarla, fotoğraflarla…<br />

Kamyon kiralandı, göç yüklendi Ankara’ya yol<br />

alındı. Albümdeki fotoğraflar azalmaya başladı. Albüm<br />

işte… İçindeki fotoğraflara sahip çıkamayan<br />

albüm, zavallı… Kendine nasıl sahip çıksın. Nihayet<br />

çimento kâğıdından yapılmış bildiğim albüm.<br />

Yola çıkan kamyon yolun götürdüğü yere döndürdü<br />

yönünü ve Ankara’da karar kıldı fotoğraflarla…<br />

Fotoğraflar dağılmaya başladı. Alacahan’da<br />

kaldı biraz, birazı Sivas’a göçtü. Malatya’da hangi<br />

fotoğraflar var bilmiyorum. Bazısı Ankara’ya geldi.<br />

Birazı Paris’te Eyfel kulesini seyretmekte çerçeveye<br />

konulduysa. Yoksa nev-zuhur bir albümde<br />

güya değerli bir hatıra olarak yaşamaya çalışıyor.<br />

Belfort’ta duvara asılmış bir fotoğraf, alışılmış bir<br />

aksesuar olarak seyre dalmış ev ahalisini. Sivas’ta<br />

ara sıra bakılıp geçmiş yâd edilirken, bazısı internette<br />

dolaşıyor.<br />

Nasıl girdi oraya bilmiyorum. Kim taşıdı bilinmiyor.<br />

Dolaşıyor dağılmışlığın, parçalanmışlığın<br />

acısıyla. Taramışlar saç tarar gibi güya. Bizim albüm<br />

herkesin olmuş artık. Tanımayanlar niçin bakar<br />

42

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!