04.02.2015 Views

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

ben çıktım yola, sigara izmariti aradım içmek için.<br />

Amerikalılar yetişip, bizi gördüler. Nereye gittiğimizi<br />

sordular. Biz, İsviçre’ye gideceğimizi söyledik. Onlar<br />

bunu kabul etmeyerek, bizi muhacir kampına,<br />

Avusturya’ya İnsburg’a getirdiler. Landeck muhacir<br />

kampına.<br />

Orada iki kamp vardı. Biri Rusya’ya gitmek isteyen<br />

Rusların kampı, diğeri Rusya’ya gitmek istemeyenlerin<br />

kampıydı. Gitmek istemeyenlerin arasında<br />

3 baraka Kırım Türkleri vardı. Zavallılar Rusya’ya<br />

gitmekten korkuyorlardı. Ve hep “ Biz Türküz, Rus<br />

değiliz.” diyorlardı. Amerikalılar da şaşırıyorlardı bu<br />

kadar Türk’ün burada ne işi var diye. Ve İsviçre’deki<br />

konsolosluğa bildirdiler. İsviçre sefarethanesinden<br />

adam gönderildi ki tespit edilsin kim oldukları.<br />

Türkiye’ye kabul edildiler. Hanımım Polonyalı<br />

olduğundan, ben Polonyalıların tarafında kaldım.<br />

Hatta arkadaşım Zöhre Hanım bana kırılmıştı o<br />

tarafı seçtiğim için; ama benle irtibatını hiç kesmedi.<br />

Mektuplaştık. Türkiye’ye gidince, bana oradan sanat<br />

mecmuaları ve kitaplar göndermeye başladı. Varlık<br />

dergisini göndermeye başladı.<br />

Burada Zöhre Hanımdan bahsederken Dağcı’nın<br />

gözlerinin ışıldadığını görüyoruz. Belli ki Zöhre<br />

Hanımın ona ilgisinden memnun. Erkeklik gururunu<br />

okşuyor bu hatırlayış. Kendisine Zöhre Hanımın<br />

soyadını ve onunla nasıl tanıştıklarını soruyorum.<br />

Cengiz Dağcı kesik kesik anlatıyor:<br />

- Mülteci kampında tanıştık. Fakat daha önce<br />

ben Polonyalı eşim Regina’yı tanıyordum. Sonra<br />

Zühre Hanımla tanıştık. Eşim Regina o zamanlar<br />

arkadaşımdı. O beni Berlin’de aradı buldu. Zühre<br />

arkadaşım hayal kırıklığına uğradı. Fakat Zühre<br />

Hanım benimle ilgisini hiç kesmedi. Tükiye’ye<br />

gidince de ilgisini hiç kesmedi. Ankara’ya gitti.<br />

Oradan bana mecmualar, Varlık dergisi ve başka dergiler<br />

gönderiyordu. Benimle hiç alakasını kesmedi.<br />

Adresimi biliyordu. Ben de ona cevap veriyordum.<br />

- Peki Regina bunları biliyor muydu Dağcı rahatça<br />

cevap veriyor:<br />

- Regina bir şey demiyordu. Ben Regina’yı sevince,<br />

Zöhre Hanım biraz hayal kırıklığına uğradı.<br />

Sonra Regina’nın onun hayatındaki yerini<br />

anlatmasına yardım edecek sorular soruyorum.<br />

1946’da Edinburgh’a gelişleri, çektikleri sıkıntılar…<br />

1953 yılında Fulham Road’da “Anabelle” isimli<br />

bir lokanta açışı, onun hayatında dönüm noktası<br />

olur. Cengiz Dağcı Anabelle lokantasını 2000 sterline<br />

alır, 1974’te 6000 sterline satar. Bu parayla<br />

Kew Garden’de, istasyonun yanı başındaki Pogoda<br />

lokantasını satın alır. Burayı 6 yıl işlettikten sonra<br />

1980 yılında 14.000 sterline satar. Emeklilik hayatına<br />

ve yazılarının başına döner.<br />

Aslında 1978 yılından itibaren yazarlığı bir durgunluk<br />

dönemine girmiştir. Londra Mektupları isimli<br />

eserinde, sık sık yazamamaktan şikâyet eder. Halûk<br />

(içindeki ikinci kişilik, ilham kaynağı) onu terk<br />

etmiştir. Eline kalem kâğıt alıp saatlerce beklediği<br />

halde, tek satır yazamadan masasından kalktığı<br />

zamanlar olur. Bu da onu yazı yazmaktan bir süre<br />

uzaklaştırır. Kendisini bahçe işlerine verir. Sabahtan<br />

akşama toprakla, ağaçla, çiçekle uğraşır. 1972 yılında<br />

çıkan Üşüyen Sokak romanından sonra yazdığı bölük<br />

pörçük mektup ve hikâyeler Halûk’un Defterinden<br />

ve Londra Mektupları isimli eserini oluşturur. Bu<br />

eserdeki metinler 1973-1980 yılları arasında kaleme<br />

alınmıştır. Dağcı’nın suskunluğu 1988 yılında birbiri<br />

ardına yayımlanan üç kitap ile bozulur: Anneme<br />

Mektuplar, Benim Gibi Biri, Yansılar 1. Hatta bunlardan<br />

Anneme Mektuplar isimli eseri, Türkiye<br />

Yazarlar Birliği Roman Ödülü’nü alır. “Peki siz bu<br />

kadar kitap yazarken Regina sıkılmıyor muydu”<br />

diye soruyorum. Neticede, Regina Türkçe bilmiyor<br />

ve yazılanları anlamıyor:<br />

- Sıkılıyordu… Sıkılıyordu… Şimdi ben kendime<br />

şaşırıyorum. Nasıl oldu da ben bu kadar, bunları yazabildim<br />

diye. Bütün gece oturup, yazıyordum. Regina<br />

aşağı gelip beni zorla yatağa çağırıyordu. Ben<br />

dindar değildim. Yalnız yaşlılığımda Allah’a çok<br />

şükrediyorum. Bana bu kadar kuvvet verdi.<br />

Kendisini teselli için değil, gerçeği söylüyorum<br />

ona: Evet, siz o kadar sıkıntıların içinden geçtiniz.<br />

O kamplardan sağ çıkmak mucize zaten. O şartlarda,<br />

karda, kışta, soğukta, barakalarda bin bir türlü hal<br />

var. Bu, bir mucize. Demek ki sizin bunları yazmanız<br />

içinmiş, Allah’ın size bu kadar yardım etmesi. Siz<br />

Allah’a, vatanınıza ve milletdaşlarınıza borcunuzu<br />

böylelikle ödediniz.<br />

Derken 1988 yılı geliyor. Regina’nın kalbinden<br />

ameliyat olduğu yıl… Ameliyattan sonra bu güzel<br />

Polonyalı kadın, Dağcı’nın ayrılmaz parçası olan<br />

Regina, bakıma muhtaç hale gelir. Cengiz Dağcı<br />

Regina’nın 13 Ocak 1998 tarihinde vefatına kadar,<br />

onun yanı başındadır. O zahmetli yılları, gözleri<br />

dolarak hatırlıyor. Bir taraftan da mutludur:<br />

- Ameliyatla 8-9 yıl Regina’nın hayatını uzattılar.<br />

Ama yoğun bir bakıma ihtiyacı vardı. Ben ona<br />

bakıyordum. Benim en mutlu yıllarım ona bakmakla<br />

geçti. 9 sene baktım. Regina çok güzel bir hanımdı.<br />

Benim en mutlu yıllarım, ona kendi elimle baktığım<br />

yıllardır.<br />

***<br />

50

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!