04.02.2015 Views

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

Bir an durdun. Başını kaldırdın yukarı. Dikkatlice<br />

dışarıdaki sesleri dinlemeye başladın. Bir kamyon<br />

gürültüsü insan seslerine karışmıştı sanki. Panikledin,<br />

“Eyvah, geldiler işte.” dedin. Senin tedirgin<br />

yüzün beni de korkutmuştu. Aceleyle küçük<br />

çantamıza bir şeyler daha sıkıştırdın. Dışarıdaki<br />

sesler daha da artmıştı artık. Yanına koştum elini<br />

tuttum. O anda evimizin kapısı hızla açıldı. Olga<br />

teyze elinde ekmeklerle gelmişti. Ekmeklerin<br />

birkaçını çantamıza koydu. Bir tanesi Olga teyzenin<br />

elinde kalmıştı. Artık çantamızda yer yoktu, bir<br />

şeyler sıkıştıracak. Olga teyze aceleyle sağına soluna<br />

bakındı. Bir şey arar gibiydi. Babam gibi harpten<br />

dönmeyen Seydali’nin yılışık oğlunun sabah<br />

getirdiği gazete kapının yanındaki sehbanın üzerinde<br />

duruyordu. Olga teyze hemen onu aldı, elinde kalan<br />

ekmeği bu gazeteye sarmaya başlamıştı ki, kapımız<br />

hızla açıldı. İki asker içeriye girdiler, bağırıyorlardı<br />

yine. Bizi evimizden çıkardılar. Arkamızdan Olga<br />

teyze geliyordu elinde gazeteye sarılı ekmekle birlikte.<br />

Olga teyze, “Yapmayın, onlar günahsız.” diye<br />

bağırıyordu çaresizce. Yağmur yağıyordu hâlâ. Elimi<br />

sımsıkı kavramıştın annem.Çok korkuyordum,<br />

her tarafta bir kargaşa vardı. Askerler sürekli bir<br />

şeylere kızıyor, bağırıyor, sağa sola koşuşturuyordu.<br />

Karşımızda sıra sıra kamyonlar, kasalarında insanlar<br />

vardı. Karanlıkta hiç birini tanıyamıyordum. Sen<br />

birden sendeledin yere düştün, seninle birlikte ben<br />

de. Olga teyze arkadan hemen yetişerek seni yerden<br />

kaldırmaya çalıştı. “Gözüm kararıyor Olga.” dedin.<br />

Olga teyze sustu. Ağlıyordu. “Asret…” diyebildi sadece.<br />

Kamyonlardan birinin kasasına yaklaşmıştık.<br />

Askerlerden biri beni kaldırıp kamyon kasasındaki<br />

insanlara uzattı. Beni hemen yukarı çektiler. Elimde<br />

babamın aldığı tek bacağı olmayan bebeğim vardı.<br />

Hemen sana döndüm. “Anneeee…” diye bağırmaya<br />

başladım. Sen küçük çantamızı uzattın onu da<br />

yanıma koydular. Senin hiç sevmediğin, dedikoducu<br />

kadın, dediğin Ulviye teyzenin kucağındaydım. Beni<br />

sımsıkı kavramıştı Ulviye teyze. Olga teyze elindeki<br />

gazete kağıdına sarılı ekmeği uzatıyordu bize doğru.<br />

Uzanmış, ama tutamamıştım ellerimden kayıp<br />

düşmüştü. Avucumda gazetenin küçük bir parçası<br />

kalmıştı sımsıkı tuttuğum. Sen kamyon kasasına<br />

binmek için tırmandığında elini uzattın ben de<br />

uzattım sana elimi küçük parmaklarım parmaklarına<br />

değdi. Seninle göz göze geldik. Durdun öylece bir<br />

an. Gözlerime baktın, “Ağlama bebeğim.” dedin<br />

bana. Gözlerim gözlerinin içinde kayboldu, eridi.<br />

O kadar güzeldin ki… Sonra… Sonra, bir askerin<br />

kalın, hırıltılı; kirli, paslı; vicdansız sesi bir dipçik<br />

oldu sırtında. “Anammm…” diyen taptazecik bir<br />

söz serildi yağmurlu geceye, senin ince bedeninle<br />

birlikte. Yere düşmüştün. Avazım çıktığı kadar<br />

haykırdım “Anammmm…” diye. Ağlıyordum,<br />

inmeye çalışıyordum, Ulviye teyze kucağına<br />

bağlamıştı sanki beni. Sen kıpırdamıyordun hiç.<br />

Olga teyze başında “Asrett kalk…” diyordu. Askerler<br />

üşüştü başınıza. Biri o pis ellerini ince, uzun<br />

boynuna götürdü bekledi biraz. “Ölmüş… Bırakın,<br />

gidelim, herkes kamyonlara.” diye bağırdı. Olga<br />

teyze, “Katiller, katiller. Neden …” diye ağlıyordu,<br />

dizlerinin üzerine çökmüş. Birden tüm sesler kesildi.<br />

Hiçbir şey duyulmaz oldu. Annem senin sesin vardı<br />

sadece kulaklarımda, bana söylediğin şarkın vardı:<br />

Ben bir küçük kız idim,<br />

Anama yıldız idim...<br />

***<br />

Anam, yağmur yağıyor yine. Yüzüm göğe çevrili.<br />

Gözlerim sımsıkı kapalı. Sular saçlarımı tarıyor.<br />

Senin ince, uzun parmakların gibi... Yine bedenim<br />

titremekte huzurla. Yine yüreğim sızım sızım…<br />

Yine ben küçük bir kızım… Yine senin koynunda<br />

uyumuş, yine senin koynunda uyanmış gibi mahmur<br />

gözlerim. Yine kokunu ta ciğerlerime dek<br />

çekmişim de doymamışım. Kaybetmişim seni, hasretin<br />

rüzgârlarında; göğün rahmetinde, yağmurlarda<br />

bulmuşum: Sesini, tenini ve sıcaklığını…<br />

Anam, yağmur yağıyor yine… Ben şimdi Karadenizin<br />

öbür yakasında, içi badem ağaçları ile bezeli,<br />

yüzünü denize dönmüş evimin bahçesindeyim.<br />

Altmış dokuz yaşında, saçlarıma dokunan esintileri<br />

baba diye kucakladığım günkü kadar küçük bir kız.<br />

O yağmurlu felaket gecesinde avucumda bir gazete<br />

parçasını sımsıkı tuttuğum günkü kadar küçük…<br />

Sen yoksun artık yanımda. Babamın uzaklardan<br />

getirdiği tek bacağı olmayan bebeğim de yok. Senden<br />

kalan hiçbir şeyim yok. Sadece küçük bir gazete<br />

parçası ömrüm boyunca sakladığım itina ile. Babam<br />

gibi harpten dönemeyen Seydali’nin yılışık oğlunun<br />

o sabah getirdiği gazetenin parçası, üzerinde 18<br />

Mayıs 1944 yazan.<br />

Desen: Ünsal ERKAN<br />

59

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!