04.02.2015 Views

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

Dr. DİLÂVER CEBECİ

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

FİKİR SANAT VE EDEBİYATTA TÖRE<br />

ÇİMENTO KÂĞIDI<br />

•<br />

Prof. <strong>Dr</strong>. İsmet ÇETİN*<br />

Rengin ne olduğunu hâlâ hatırlayamıyorum.<br />

Çocuk zihnimle hep çimento kâğıdı sanırdım. Çimento<br />

kâğıdı nasıl olur bilmem. Çimentoyu görüp<br />

görmediğimi de hatırlamıyorum. Ancak evimizin<br />

odalarında bodrum, yüklük ve suluk önleri, insan<br />

ayağının çok bastığı, ıslak zemin-her yerde ıslak<br />

zemin derler ama zemini hiç ıslak görmüşlüğümüz<br />

olmadı- çimentoydu. Öyle bilirdim. Oysa betonmuş.<br />

Çimento torbasının üzerinde yazılar olur. Sonra<br />

öğrendim. Çimentonun markası, nerede üretildiği<br />

gibi yazılar… Bizim çimento kâğıdının üzerinde<br />

yazılar yoktu. Niçin yazısız olduğunu ne sordum, ne<br />

öğrendim, ne de öğrenmek için merakım oldu. Çimento<br />

kâğıdı, içindeki çimentoyu taşıyabilecek kadar<br />

kalın ve sağlam olmalı galiba. Benim çimento<br />

kâğıdım ince, biraz daha yumuşak, parlak ve temiz.<br />

Çimento taşıyabilir miydi bilmiyorum. Düşünmedim<br />

de öğrenmedim de. Merakım da olmadı.<br />

Çimento kâğıdı biraz kirli görünümlü renkteydi.<br />

İnşaatlarda içi boşaltıldıktan sonra ne yapılırdı<br />

Bunları da bilmiyorum. Benim çimento kâğıdım<br />

temizdi. Üstelik daha güzel görünsün diye kesikler<br />

yapılmış, bazı kesiklerin üzerine de beyaz<br />

kâğıttan bantlar yapıştırılmıştı. Kitreyle yapıştırılmış<br />

sanırdım. Gerçekten kitreyle mi yapıştırılmıştı<br />

Bunu da düşünmedim. Bilmiyordum da… Kitre mi<br />

Geven bitkisinin kökünden çıkarılır, hiçbir zararı<br />

olmayan çevreci bir tutkaldır. Çimento kâğıdına<br />

tutturulması gerekenleri tutan yapışkan.<br />

Çimento kâğıdı 40x20 cm ebatlarında kesilmişti.<br />

Öyle düzenli kesilmişti ki, onu ancak babam yapardı.<br />

Ne makas izi, ne bıçak izi vardı çimento kâğıtlarının<br />

üzerinde. Üstelik düzenli kesilmekle kalmamış,<br />

muntazam bir cilt yapılmış, içlerinden ipin geçtiği<br />

arkası delikli, kalın mukavvadan yapılmış kapakların<br />

arasına hapsedilmişti çimento kâğıtları.<br />

Çimento kâğıtlarının üzerindeki muntazam kesiklere<br />

fotoğraflar yerleştirilmişti. Galata köprüsünün<br />

fotoğrafı vardı bir sayfasının köşesinde. Siyah- beyaz<br />

bir fotoğraf. Okumayı yeni öğrendiğim zaman Galata<br />

Köprüsü’nü de, Galata Köprüsü’nün bulunduğu<br />

İstanbul’u da tanımıyordum. Görmemiştim. Çok<br />

sonraları öğrendim o fotoğrafın İstanbul’daki<br />

Galata Köprüsü olduğunu. Uzaklardan Karaköy<br />

görünüyormuş meğer. Bilmiyordum. Çünkü<br />

İstanbul yazmıyordu fotoğrafta. Yazsaydı İstanbul’u<br />

çocukluğumda merak ederdim. Belki gitmek isterdim.<br />

Fotoğraf 1930’lardan kalmaydı. Fotoğrafta<br />

Constantine yazıyordu. Bir başka fotoğrafta, Galata<br />

Köprüsü, arkada Karaköy, Galata Kulesi ve<br />

üst üste kurulu binalar görünüyordu. Fotoğrafın<br />

sol alt köşesinde “İstanbul, Köprü’den Görünüş”<br />

yazıyordu. Onun Galata Köprüsü olduğunu çok<br />

sonraları öğrendim. Fotoğrafın arkasında «message<br />

ve adresse » kelimleri ayrı sütunlara yazılmıştı. Her<br />

iki sütun da boştu. Belli ki hatıra olarak satın alınan<br />

bir karttı. İstanbul’u duyup tanımak ve tanımamak<br />

arasında kalan çocuk zihnim, Galata Köprüsü’nü hiç<br />

duymamıştı. Sadece bir tepenin adı olarak bilinirdi<br />

bizim oralarda çünkü… Galata, kayalardan örülmüş<br />

havası veren tabii bir kule…<br />

Babamın fotoğrafları vardı çokça… Çocukluğumda<br />

fotoğraflarından tanıyamadığım babamın. Bu baban<br />

derlerdi, oradan tanırdım sadece. Babama benzemezdi<br />

fotoğraftakilerden bazıları. Neredeydi bilmiyorum.<br />

Çarşıya mı, yola mı, tarlaya mı, fırına mı,<br />

tükana mı gitmişti Fotoğrafa bakar, babamı özlerdim<br />

galiba… Mektup gönderilmezdi çocukluğumda.<br />

Mektup atılırdı. Ben de babama mektup atardım<br />

hep. Metal karyolanın gıcırdayan yaylarının üzerinde<br />

zıplar, elime geçirdiğim, kalemle karaladığım<br />

kâğıtları muntzaman katlar mektup atardım. Karyoladan<br />

halıların üzerine düşerdi mektuplarım. Tekrar<br />

alır, tekrar zıplar, tekrar atardım. Mektup atmaktan<br />

usanıncaya kadar atardım. Benim için oyun olmazdı.<br />

Oyun başka şeydi çünkü. Oyunlar bizden büyüklerin<br />

işiydi. Bazlambaç, anası eğri, yumurta, topaç…<br />

Askerlik fotoğrafları vardı. Bizim oradaki<br />

jandarmaların kıyafetlerine benzemiyordu. Onlar<br />

jandarma, babam ve fotoğrafın içindeki diğerleri<br />

*Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı<br />

Eğitimi Ana Bilim Dalı<br />

40

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!