You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
66<br />
ya da ılımlı sayılabilecek kaygı düzeyi ile daha başarılı bir şekilde başarılabileceğini<br />
ileri sürmektedirler. Yüksek derecede kaygı düzeyinin başarılı öğrenme ve performans<br />
sürecinde kritik öneme sahip olduğu belirtilirken, aşağıda sıralanan yaşantıları etkilediği<br />
özellikle vurgulanmaktadır:<br />
• Öğrenilmesi gereken konuya önem verme,<br />
• Bilgiyi etkili bir şekilde işleme, (anlamlı öğrenme, organize etme ya da<br />
detaylandırma),<br />
• Bilgiyi hatırlama ve öğrenilenleri uygulama (Ormrod, 2003: 380).<br />
Atkinson, Atkinson, Smith, Bem ve Hilgard (1985: 484)’a göre kaygı genellikle, bireyin<br />
kaygıya neden olan duruma gösterdiği tepkinin uygun olup olmamasına göre ‘normal’<br />
veya ‘sinirsel’ (neurotic) olarak tanımlanmaktadır. Normal kaygı bireyleri zor ya da<br />
tehlikeli bir durumla başa çıkmada motive etmekte; buna karşılık sinirsel kaygı ise<br />
genellikle bireyin başa çıkma becerisini azaltmaktadır.<br />
Eysenck (1970, Akt., Skehan, 1990: 115) nörötik kişilik yapısına sahip olan insanları<br />
endişelenen, değişken (‘moody’), huzursuz ve genellikle kaygılı olarak tanımlamakta ve<br />
kaygılı ya da nörötik kişilikli insanları, sıkıntılı durumdan kurtulmak eyleme yönelik bir<br />
çaba içerisinde bulunan kişiler şeklinde görmektedir. Bu algılama, kaygı düzeyinin<br />
bireyin eylem isteğini tetiklediği şeklinde düşünüldüğünde başarı ve kaygı arasında<br />
olumlu yönde bir korelasyon olduğunu akla getirmektedir.<br />
Ne var ki Skehan (1990: 115)’a göre bu açıklamada üç önemli sorun karşımıza<br />
çıkmaktadır. Bunlardan ilki kaygı ile eylem arasında doğrusal olmayan bir ilişkinin<br />
olabileceği varsayımıdır. Bazı türden kaygılar yararlı ve tetikleyici olabilir. Diğer<br />
yandan aşırı kaygı da sonuç alınamayan bir eyleme dönüşebilir. İkinci problem<br />
bireylerin kaygılarıyla farklı yollardan başa çıkabilecekleri gerçeğidir. Kaygının<br />
sıkıntıya yol açabileceği ve eyleme yönelik tetikleyici bir unsur olabileceği varsayılsa<br />
bile, öğrencilerin sıkıntıyı azaltmak için her zaman istenen davranışları seçmeleri söz<br />
konusu olmayabilir. Bir sıkıntı kaynağı olan ev ödevini yapmak yerine bazı öğrenciler<br />
ödevi yapmama ya da derse girmemeyi tercih edebilirler. Bir diğer problem de, bütün<br />
alanları etkileyen genel kaygı durumu ile belirli olaylar neticesinde ortaya çıkan kaygı