de, tehlikesi, bana ortalığa bir göz attıracak kadar gerçekgelen uyarısını anımsadım. Tepede büyük bir ateşyanıyor, yapının çarpık çurpuk bir köşesini aydınlatıyordu.Temsilcilerden biri, bizim zencilerden silahlandırılmışbir kaç kişiyle fildişlerinin başında nöbet tutuyordu;ama ormanın derinliklerinde sallanan, karmakarışık,karanlık, sütun gibi biçimlerin arasındantoprağa saplanıp çıkıyormuş gibi görünen kızıl parıltılar,Bay Kurtz'un hayranlarının da huzursuz nöbetlerinituttukları yeri tam olarak belirliyordu. Büyük birdavula vurulan darbeler havayı tok seslerle, kalıcı titreşimlerledolduruyordu. Bir çok adamın, her biri haşınabuyruk okudukları tuhaf bir teranenin biteviye vıZJltısı yükseliyordu ormanın düz, kara duvarından. Birarı kovnnmdan çıkan vızıltıyı andıran bu sesin, ynrıuvamkduyularım üzerinde uyuşturucu bir etkisi oldu.Küpeşteye yaslanırken sızdığımı sanıyorum, çünkü birdenbire patlayan çığlıklar - içe dönük, gizemli bir çılgınlığınakıl almaz patlaması - şaşkınlıkla uyandırdıbeni. Ses birden kesildi ve işitebilen, dinlendirici birsessizlik etkisi yaratarak sürdü vızıltı. Küçük kı:ımarayabir göz attım. İçeride bir ışık yanıyordu, ama BayKurtz yoktu.«Gözlerime inanabilseydim herkesi uyandırırdımsı:ınıyorum. Ama inanamadım önceleri - öylesine olanaksızgörünüyordu bu olay. Aslında, belirgin hiç birmaddesel biçime dayanmayan düpedüz bir korkuya, katıksız,soyut bir dehşete kapılmıştım. Bu duyg-uyu böylesinegüçlü kılan - nasıl anlatsam? - duyduğ"um manevidarbeydi, sanki baştan aşağı canavarca. düşünülmesiolanaksız, ruhu tiksindirici bir şey, beklenmedikbir biçimde üzerime itilmişti. Bir saniyeden az sürdübu. Onu izleyen sıradan, öldürücü tehlike korkusu, beklemeyebaşladığım ani saldın ve kıyımın, ya da ona99
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok rahatlattı. Öylesinerahatlattı ki beni, tehlike işareti vermedim.«Bir metre ötemde, güvertedeki iskemlelerden birininüzerinde, gocuğuna sarınıp uyumuş bir temsilcivardı. Çığlıklardan uyanmamıştı, hafifçe horluyordu;onu uykusuyla başbaşa bırakıp kıyıya atladım. BayKurtz'a ihanet etmedim - ona ihanet etmemem buyrulmuştu;kendi seçtiğim karabasana bağımlı kalacağımyazılıydı. Bu gölgeyle tek başıma uğraşmak istiyordum;o deneyin karanlığını başkalarıyla paylaşmayı niçinböyle kıskandığımı bugüne dek de bilmiyorum.«Kıyıya çıkar çıkmaz bir patika gördüm - çimenlerinarasından giden genişçe bir keçi yolu. Kendi kendimenasıl bir coşkuyla, 'Yürüyemiyor - emekliyor -yakaladım onu,' dediğimi anımsıyorum. Çiğin ıslaklığıvardı çimenlerde. Yumruklarımı sıkmış, hızla yürüyordum.Üzerine çullanıp iyi bir sopa çekmeyi düşünüyorolmalıydım. Bilmiyorum. Salakça düşünceler vardıkafamda. Kucağında kedisiyle örgü ören o yaşlı kadnıngörüntüsü aklıma takıldı ve bu serüvenin öbürucunda onun oturmasının ne kadar uygunsuz olduğunudüşündüm. Kalçalarına dayadıkları Winchesterlerlehavaya kurşun fışkırtan bir sürü hacı gördüm. Gemiyebir daha dönemeyeceğimi, ormanda silahsız vetek başıma geçkin bir yaşa kadar yaşayacağımı düşündüm.Böyle saçmalıklar, işte. Bir de davulun vuruşuylayüreğimin atışını karşılaştırdığımı, yüreğimin düzgünlüğünesevindiğimi anımsıyorum.«Patikadan ayrılmadım - bir süre sonra da durupçevremi dinledim. Pırıl pırıl bir geceydi - kara şeylerinkıpırtısız durdukları, çiğ ve yıldızların parladığı lacivertbir hava. Önünde bir kıpırtı görür gibi oldum.Tuhaf bir güven duygusu vardı içimde o gece. Patikadanayrılıp o kıpırtının - kıpırtı varsa eğer - önüne100
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26:
artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28:
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30:
dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32:
'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34:
lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36:
-bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38:
nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40:
piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42:
lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44:
Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46:
sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48:
şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK