ni - hep dışındadırlar -dışında olmalıdırlar. Onlarakendi güzel dünyalarında kalmaları için yardımcı olmalıyız,yoksa bizim dünyamız daha da kötüleşir. Tabii,bunların dışında olması gerekliydi onun. Bay Kurtz'un mezardan çıkma gövdesini. 'Benim Sözlüm' derkenişitmeliydiniz. O zaman kendi gözlerinizle görürdünüz,nasıl her şeyin dışında olduğunu. Bir de Bay Kurtz'uno görkemli kafatası. Saçların bazen ölümden sonra dauzadığını söylerler, ama bu bu - bu - örnek, insanıetkileyecek kadar keldi. Orman dokunmuş ve birden birtop gibi, onu okşamıştı ve -Hop ! - pörsüyüvermişti;onu almış, sevmiş, kucaklamış, damarlarına girmiş, şeytancabir üyelik töreninin akıl almaz ayinleriyle ruhunu kendininkine bağlamıştı. Ormanın şımarık, üstünedüşülen gözdesiydi. Fildişi mi? Tabii. Yığınla, kümekfune. Eski kerpiç kulübe çatlayacaktı neredeyse, fildişinden.Tüm ülkede, yerin ne üstünde, ne altında, tekbir fildişi kalmamış sanırdınız. 'Çoğu fosil,' demişti müdür,küçümseyerek. Ben ne kadar fosilsem, onlar da okadar fosildi ; ama topraktan çıkan fildişine fosil diyorlar.Anlaşılan, zenciler fildişini gömerlermiş bazen- ama yetenekli Bay Kurtz'u alınyazısından kurtaracakkadar derine gömememişlerdi bu fildişi yığınını.Gemiyi fildişiyle doldurduk, bir çoğunu da güverteyeyığmak zorunda kaldık. Böylece, gözleri gördüğü sürecebakıp beğenilebilecekti fildişlerini, çünkü sonuna dekkorumuştu bu beğenme tutkusunu. 'Benim fildişlerim,'derken duymalıydınız onu. Evet, duyuyordum onu. 'BenimSözlüm, benim şubem, benim ırmağını, benim -'herşey onundu. Ormanın, birdenbire, yıldızları bile yerlerindenoynatacak kahkahalar atmasını bekliyordum.Soluğumu tuttum. Her şey onundu - ama önemsizdibu. Önemli olan, onun kimin olduğu, karanlığın hangigüçlerinin ona sahip çıktığıydı. İnsanın tüylerini diken75
diken eden düşünce de buydu. Bunu düşünmek olanaksızdı- sağlıksızdı da. Ülkenin iblisleri arasında yüksekbir yere oturmuştu - gerçekten. Anlayamazsınız.Nasıl anlarsınız? - ayağınızın altında sağlam kaldınm,çevrenizde sizi alkışlamaya, üstünüze düşmeye hazır iyiyürekli komşular, polisle kasabın arasında kibar adımlaratıp rezaletten, darağacından ve tımarhaneden korkarakyaşıyorsunuz ... Engel tanımayan ayakların insanıyalnızlık yoluyla - polissiz, tam yalnızlık, yani sessizlikyoluyla, iyi yürekli komşuların kamuoyundan sözedip uyarmadıkları, tam sessizlik yoluyla - ilkçağlarınhangi bölgelerine götüreceğini düşünebiliyor musunuz?Bu küçük ayrıntılar çok önemli. Yok oldukları zaman,insan kendi iç gücüne, kendi bağımlılık yeteneğine güvenmekzorunda kalıyor. Tabii, yanılamayacak kadar,karanlık güçlerin saldırısı karşısında olduğunu anlamayacakkadar aptal da olabilii kişi. Hiç bir aptal, şeytanlaruhunun pazarlığını yapmamıştır herhalde: Ya aptalfazla aptaldır, ya da şeytan fazla şeytan - hangisiolduğunu bilemiyorum. Ya da öylesine akıl almaz ölçüdeulu bir kişisindir ki, cennetten gelen tüm seslerlegörüntülerden başka her şeye karşı kör ve sağır gibisindir.O zaman da dünya senin için yalnızca ayaktadurmaya yarayan bir şeydir. Bu da senin kazancına mıdır,kaybına mıdır, bilemem. Ama çoğumuz bunlardanne birine, ne de ötekine benzeriz. Dünya bizim için yaşanacakbir yerdir, bu yüzden de dayamnamız gerek görünümlere,seslere, korkulara - Hey Tanrım ! Sıkıysasu aygırı ölüsünü kokla da pislenme. İşte gücünüz -o pislikleri gömmek için göze batmayacak delikler açmayeteneğinize olan güveniniz; kendinize değil, belirsizyorucu bir işe bağlanma gücünüz - orada belli ediyorkendini. Oldukça da zor bir şeydir bu. Aslında özüraramaya, hatta açıklamaya bile çalışmıyorum. Kendi-76
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK