düşünürse düşünsün, bu adamlara düşman demek olanaKsızdı.Bunlara hükümlü deniyordu ve onuruna dokunulmuşyasalar, patlayan mermiler gibi, çözülmesigüç bir gizemle bu adamların üstüne düşüyorlardı. Sıskagöğüsleri birlikte soluyor, sonuna dek açılmış burundelikleri titriyor, taşlaşmış gözleri yokuşa bakıyordu.Mutsuz, yabanıl insanların o tam, ölümsü ilgisizliğiyle,bana bakmadan bile, yirmi santim yanımdan geçtiler.Bu ham maddenin arkasından da kurtarılmışlardan,yeni güçlerin ürünlerinden biri, ortasından tuttuğutüfeğiyle, umutsuzca yürüyordu. Üstünde bir düğmesikopmuş bir üniforma ceketi vardı. Patikada birbeyaz adam olduğunu görünce, tüfeğini çevik bir hareketleomuzuna kaldırdı. Sıradan bir önlemdi bu;uzaktan tüm beyazlar birbirlerine benzedikleri için, benimkim olduğumu bilemiyordu. Ama hemen emin oldukimliğimden, geniş, bembeyaz, bıçkın bir gülümseyişleve emanetlerine bir göz atarak beni de yüce güvenineortak etti. Ne de olsa, ben de bu ulu davanın büyük,adil işlemlerinin bir parçasıydım.«Yukarı çıkacağıma, dönüp sol yandan inmeye başladım.Amacım, yokuşu tırmanmadan prangalılarıngözden yitmelerini beklemekti. Fazla yufka yürekli değilimdir,bilirsiniz - ben de vurmak, kendimi korumakzorunda kalmışımdır. İçine düşmüş olduğum yaşamıngereği, sonucunu düşünmeksizin direnmek, bazen desaldırmak zorunda kald1m - saldırmak da direnmeninyollarından yalnız biridir. Şiddet iblisini gördüm. tutkuiblisini gördüm, yanan şehvet iblisini gördüm; ama bunlar- allah kahretsin! - güçlü, canlı, gözü kanlı, insanlarısarsıp sürüyen iblislerdi - insanları! O tepeninyamacında dururken, o ülkenin kör edici güneşinin altında,yağlı, yalancı, kaçamak bakışlı, çılgın, aç gözlü,acımasız bir iblisle karşılaşacağımı sezdim birden.25
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de ancak bir kaç ay sonra,bin mil ötede anlayacaktım. Bir an, sanki biri beni!tyarmış gibi, dehşet içinde kaldım. Sonunda, yanlamaswainerek yokuşun dibinde gördüğüm ağaç kümesinedoğru ilerledim.«Yamaçta, ne işe yaradığını bir türlü anlayamadığım,insan yapısı, çok büyük bir çukurun çevresindendolaştım. Ne taş ocağıydı, ne de kum ocağı. Basbayağ·ıbir çukurdu. Hükümlülere yapacak bir iş bulmak gibi,insancıl bir duygunun ürünü olabilirdi. Bilmiyorum.Sonra da, tepenin yamacından bir bıçak izi gibi inendaracık bir dere yatağına düşeyazdım. Bu yarığa, kasabaiçin getirtilmiş bir çok lağım borusunun yuvarlanmışolduğunu gördüm. Sağlam olanı yoktu içlerinde.Gereksiz bir biçimde parçalanmışlardı. Sonunda vardımağaçların altına. Amaçım bir kaç dakika gölgededolaşmaktı; ama gölgeye adımımı atar atmaz bir cehenneıninkaranlık çemberine girdiğimi sandım. Çağlayanyakındaydı ve kesintisiz, biteviye, uğultulu, akıcıbir gürültü, tek bir soluğun işitilmediği, tek bir yaprağınkımıldamadığı korunun hüzünlü durgunluğunugizemli bir sesle dolduruyordu - yörüngesine fırlatılmışdünyanın korkunç hızı birden işitilir olmuştu sanki.«Acının, teslim olmanm, umutsuzluğun tüm biçimlerinegirmiş, loş ışıkta güçlükle seçilen kara insanlarağaçların arasına çömelmiş, uzanmış, oturuyorlar, ağaçgövdelerine yaslanıyor, toprağa tutunuyorlardı. Uçurumdabir patlama daha oldu, ayaklarımın altındakitoprak titredi gene. Çalışma sürüyordu. Çalışma! Veişçilerden bazılarının ölmek üzere çekildikleri yer burasıydı.«Yavaş yavaş ölmekteydiler - apaçıktı bu. Düşmandeğildiler, hükümlü değildiler, dünyayla ilgili hiçbir şey değildiler artık - yeşilimsi karanlığın içinde26
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK