duygusu büyüdü. Karabasan tohumları arasında yorgunbr hac gezisi gibiydi bu.«Büyük ırmağın ağzına varana dek otuz gündenuzun bir süre geçti. Başkent açıklarında demir attık.Ama asıl görevim yüz mil ötede başlayacaktı. Ben deilk fırsatta, otuz mil daha ileride bir yere doğru yolaçıktım.«Küçük bir buhar gemisinde yer buldum. Kaptanİsveçliydi, benim de denizci olduğumu öğrenince kaptanköşküne çağırdı. Ayaklarını sürüyerek yürüyen, asıkyüzlü, uzun saçlı, ince, sarışın, genç bir adamdı. Küçük,zavallı iskeleden ayrılırken, başını aşağılayıcı bir biçimdekıyıya doğru salladı. 'Orada mı yaşıyordun?' diyesordu. 'Evet,' dedim. Yanlışsız bir İngilizce ve oldukçaacı dolu bir sesle, 'Bu hükümet adamları birer harika,değil mi?' dedi. 'Bazı insanlar neler yapmıyorlar, aydabir kaç frank uğruna. İç bölgelere gittiklerinde böylelerinene olduğunu merak ediyorum.' Bunu yakında görmekamacında olduğumu söyledim. 'Yaa ! " dedi. Ayaklarınısürüyerek yana doğru gitti, dikkatle ileriye b!lkmayabaşladı. 'Pek emin olma öyle,' dedi. 'Geçen günbir adam götürüyordum oralara, daha yolda kendini astı.O da İsveçliydi.' 'Kendini astı, ha! Peki ama, niçin?'diye bağırdım. İleriyi gözlüyordu gene. 'Kim bilir? Güneşfazla geldi belki, ya da ülke.'«Sonunda bir açıklığa geldik. Kayalık bir uçurumgöründü, kıyıda altüst toprak yığınları, bir tepenin üzerindeevler, damları demirden başka evler - hepsi dekazı döküntülerinin arasında, ya da uçurumun kenarınakondurulmuş duruyorlardı. İçinde insanların yaşadığıbu yıkıntı görünümünün üzerinde de, yukarılardakiçağlayanın sürekli uğultusu geziniyordu. Çoğu karaderili ve çıplak bir sürü insan karınca gibi kaynaşıyorlardı.Irmağa bir mendirek uzanıyordu. Güneş, birden23
artıveren parlaklığıyla, zaman zaman her şeyi körelticibir ışığa boğuyordu. 'İşte senin şirketin şubesi,' dediİsveçli, kayalık tepedeki barakaya benzer tahtadan yap:ı.larıparmağıyla göstererek. 'Eşyalarını gönderirim.Dört kasa demiştin, değil mi? Haydi bakalım. Elveda.'«Çimenlerin üzerine yayılmış yatan bir buhar kazanıgördüm, sonra tepeye doğru çıkan bir patika buldum.Yol kıvrılarak hem kayaların, hem de tekerleklerihavada, sııtüstü devrilmiş küçük bir demiryolu vagonununçevresinden dolanıyordu. Vagonun tekerleklerindenbiri yoktu. Ölü bir görünümü vardı, bir hayvanleşine benziyordu. Çürüyen başka makine parçaları, paslanmışbir yığın ray gördüm. Sol yanda, bir ağaç kümesiningölgesinde, karanlık bir şeyler güçsüzce kımıldanıyorgibiydi. Gözlerimi kırptım, patika çok dikti. Sağyanda bir düdük öttü, zencjlerin kaçıştıklarını gördüm.Ağır, tok bir patlama yeri sarstı, uçurumdan bir dumanyığını yükseldi, o kadar. Kayalığın yüzünde hiç birdeğişiklik yoktu. Demiryolu yapıyorlardı. Uçurum yolüstünde falan değildi, ama bu amaçsız patlamalardanbaşka yapılan iş yoktu.«Arkamda hafif bir şıngırtı işitip başımı çevirdim.Altı zenci tek sıra olmuş, patikayı tırmanıyorlardı. Yürüyüşleridik ve ağırdı, başlarının üstünde dengede duransepetlerle toprak taşıyorlar, adımlarını şıngırtıyauyduruyorlardı. Apışaralarına sardıkları kara paçavralarınküçük uçları arkalarından kuyruk gibi sallanıyordu.Tüm kaburgalarını görebiliyordum. Kollarıyla bacaklarınıneklem yerleri bir ipe atılmış düğümler gibiydiler.Her birinin boynunda demirden bir tasma vardıve aralarında sallanıp şıngırdayan bir zincirle birbirlerinebağlıydılar. Uçurumdan gelen bir patlama sesi daha,bana birden o kıtaya ateş eden savaş gemisini anımsattı.Aynı korkutucu gürültüydü, ama kişi ne kadar24
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK