ıarına ağır basmıştı. Ama birden çok kötüleşmişti. 'Yatağadüştüğünü duydum, geldim ben de - tehlikeyigöze aldım,' dedi Rus. Dürbünümü eve çevirdim. Hiçbir canlılık belirtisi yoktu evde, ama yıkık çatı, otlarınüzerinden görülen uzun kerpiç duvar, ayrı boylardakidört köşeli üç pencere ·deliği - hepsi uzanıp dokunabilecekmişimgibi yakında görünüyordu. Sonra ani birhareket yaptım ve o yıkık çitin direklerinden biri sıçrarcasınadürbünün görme alaiıına girdi. Bir yıkıntıyıçevreleyen bu direklerin tepelerini süsleme çabalarınışaşırtıcı bulduğumu söylemiştim size.Bu süsleri birdenbiredaha yakından görüyordum, ilk etkileri de, birisisuratıma vurmuş gibi kafamı geri çektirmek oldu.Sonra dürbünü, dikkatle, teker teker, bütün direklereçevirdim, yanıldığımı gördüm. Direklerin tepesindekiküreler birer süs değil, birer simgeydi; anlamlı, şaşırtıcı,çarpıcı, rahatsız edici, düşündürücüydüler, benim olduğukadar, gökteki akbabaların da ilgisini çekebilirlerdi,eğer gökte akbabalar olsaydı; ama direkleri tırmanacakkadar çalışkan olan karıncaların da ilgisiniçektikleri kesindi. Direklere geçirilmiş o kafalar, yüzlerieve dönük olmasaydı, daha da etkili olacaklardı.Bunlardan yalnız biri - ilk gördüğüm - bana dönüktü.Sandığınız kadar çarpmadı bu olay beni. Birdenkafamı geri çekmem, şaşkınlıktan çok bir anlık bir ürküntüyüzündendi, çünkü direğin tepesinde bir tahtaparçası göreceğimi sanıyordum, anlıyor musunuz? Gördüğümilk kafaya baktım gene - kara, kuru, pörsük,gözleri kapalı duruyordu orada. Sanki o direğin tepesindeuyuyor, çökük kuru dudaklarının arasından görünenince beyaz dişleriyle de o ölümsüz uykuda gördüğüsonsuz, neşeli bir düşe durmadan gülüyordu.«Meslek gizi açıklamıyorum. Müdür, Bay Kurtz'unyöntemlerinin aslında tüm o bölgeyi berbat ettiğini an-89
lattı, daha sonraları. Bu konuda bir görüşüm yok, amao kafaların orada durmalarının hiç bir kazanç sağlamadığınıanlamanızı istiyorum. Bunlar yalnızca BayKurtz'un, çeşitli tutkularını doyururken kendini yeterikadar denetleyemediğini, kişiliğinde bir eksiklik - gereğiniduyduğunda o görkemli sözlerin altından bulupçıkaramadığı küçük bir şey - olduğunu gösteriyordu.Kendisi bu eksikliğinin farkında mıydı, değil miydi, bilmiyorum.Sonunda farketti, sanıyorum - ama en sonunda.Orman onu erkenden yakalamış, bu akıl almazbaskının öcünü de çok kötü bir biçimde almıştı. Kendihakkında bilmediği, ancak o büyük yalnızlığıyla başbaşakalınca görebildiği şeyler fısıldamı olmalı ormankulağına - ve dayanılmaz ölçüde büyüleyici bir fısıltıolmalıydı bu. İçinde yankılandı, çünkü içi boştu ... Dürbünüindirdim ve dokunula,cak, konuşulacak kadar yakıngörünen kafa, birden erişilmez bir uzaklığa sıçrayıpgitti sanki.ccBay Kurtz'un hayranı biraz yılmış gibiydi. Aceleci,belirsiz bir sesle, bu - sin1geleri, diyelim - indirmeyigöze alamadığını söyledi. Yerlilerden korkmuyordu,Bay Kurtz söylemeden, yerlerinden bile kımıldamazlardı.Kurtz'un gördüğü saygı olağanüstü bir şeydi.Bu insanların köyleri çevreliyordu burayı ve boyba.şkanları her gün onu görmeye geliyorlardı. Yerlerdesürünerek gelirler ... 'Bay Kurtz'a yaklaşabilmek içingerekli törenleri bilmek istemiyorum,' diye bağırdım.Nedense, böyle ayrıntıların, Bay Kurtz'un pencerelerinindibindeki kazıkların tepesinde kuruyan o kafalardandaha dayanılmaz olacağını seziyordum. Onlar nede olsa yabanıl bir görünümden başka bir şey değil·lerdi; oysa birdenbire incelikli dehşetlerin egemen olduğuışıksız bir yöreye, yalın, dolaysız yabanlığın huzurverici, bu yüzden de güneş ışığında varolmaya hak ka-90
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26:
artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28:
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30:
dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32:
'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34:
lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36:
-bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38:
nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK