leyeceği bir sözdü bu. Sessizce kabullenildi. Kimse işittiğinibelirtecek bir ses çıkarmayı bile düşünmedi. Kısabir süre sonra da, yavaşça sözlerini sürdürdü MarJow:«Çok eski zamanları düşünüyordum, Romalılarınburaya ilk geldikleri zamanları, bin dokuz yüz yıl öncesini-geçen günü yani... Ne zamandır ışık saçtyorbu ırmak - cengaverler döneminden beri mi diyorsun?Evet, ama bir çayırda yayılan bir yangın, bulutlarınarasında çakan bir şimşek gibi. Bunun parıltısında yaşıyoruz- şu dünyamız var oldukça da çok yaşasın oparıltı! Ama karanlık daha dün buradaydı. Akdenizdegüzel bir -ne derler - kadırganın komutanının duygularınıbir düşün: Birden, kuzeye dönmesi buyuruluyor.Karadan çabucak Galyalıları ezip gidecek, Lejyonerlerin- herhalde çok da becerikli adamlardı - okuduklarımızagöre, yüzlercesi bir arada çalışarak, bir-ikiayda yapıverdikleri bu teknelerden birinin başına geçecek.Buraya geldiğini bir düşünün - dünyanın bitimisanki, kurşun rengi bir deniz, duman rengi bir gök,akordeon gibi bir tekne - ırmaktan yukarı erzak ya dabaşka bir şeyler yüklenmiş gidiyorlar. Kum sığları, bataklıklar,ormanlar, yabanıl adamlar - uygar bir ıtdamınyiyeceği hiç bir şey yok gibi, Thames suyurıdanbaşka da içecek bir şey yok. Ne Falernia şarabı, nr. dekıyıya izinli çıkmak. Arada sırada tek tük, doğanın ortasındayitmiş, bir askeri üs - soğuk, sis, bora, hastalık,sürgün ve ölüm - havada, suda, çalılıklarda pusudayatan ölüm. Sinekler gibi ölüyorlardı herhalde lıuralarda.Ama, evet - başardı. Hem de çok iyi başarciıkuşkusuz, hiç düşünmeksizin üstelik - ancak sonraları,gençliğinde başından geçenleri anlatıp övünmek içindüşündü belki. Karanlıkla yüzleşebilecek kadar erkekadamlardı onlar. Belki de, Roma'da tanıdıkları varsa,berbat iklim de onu öldürmezse, bir gün Ravenna'daki9
filoya yükselebileceğini düşünerek keyifleniyordu. Ya datogalı, namuslu, genç bir vatandaş düşünün -belki zaroyunlarına biraz fazlaca düşkün - buraya bir valininya da bir vergi tahsildarının yanında, para durumunudüzeltmek umuduyla geliyor. Bir bataklığa ayak basıyor,ormanları aşıyor ve içerilerde bir üste çevresini saranyabanıllığı, korkunç yabanıllığı - ormanda, baltagirmemiş ormanda, yabanıl adamların yüreğinde çalkalanano gizemli yaşamı - seziyor. Böyle gizemlerin kabultörenleri de olmaz. Anlaşılamayanın - yani nefretedilenin- içinde yaşamak zorundadır. Sonra, onuetkilemeye başlayan bir de büyü vardır. Nefret edilenşeylerin büyüleyiciliği- bilirsiniz: Gitgide çoğalan pişmanlıkları,kaçma isteğini, güçsüz tiksintiyi, teslimi,nefreti düşünün.»Sustu.«Aslında,» diye başladı gene söze. Tek kolunu dirseğinden,avucu dışa dönük, kaldırdı. Bağdaş kurarakoturmuş, lotus çiçekleri olmayan, Avrupa giysileri içinde,öğütler veren bir Buda'ya benziyordu. «Aslında hiçbirimiz tıpkı bu duyguları duyamayız. Etkinlik kurtarıyorbizi - etkinliğe olan bağlılığımız kurtarıy0r. Aslındapek öyle önemli adamlar da değillerdi bunlar. Sömürgecifalan değildiler. Yönetimleri bir baskı aracındanbaşka bir şey değildi, sanırım. Birer fatihtiler, buda kaba güçten başka bir şeyi gerektirmiyor. Övünülecekbir şey de değil bu, çünkü senin gücün yalnızcabaşkalarının güçsüzlüğünden doğan bir kazadır. Yalnızcaelde etmiş olmak uğruna, ellerine geçeni kaptılar.Yaptıkları şiddetli bir soygundan, geniş çapta bir kıyımdanbaşka bir şey değildi, üstelik gözü kapalı yapıyorlardıbu işi. Karanlıkla kapışanların böyle yapmalarıda doğaldır. Dünyanın fethi, yani dünyanın, rengibizimkinden farklı, ya da burunları bizimkinden az da-10
- Page 1 and 2: JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4: DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62:
telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64:
!erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66:
şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68:
arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70:
noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72:
dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74:
ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76:
dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78:
diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80:
tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82:
kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84:
doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86:
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88:
Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90:
Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92:
lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94:
şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96:
!edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98:
«Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100:
Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102:
enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104:
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106:
doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK