liz tütünü, harika İngiliz tütünü. Kardeşçe bir şey. İçmekmi? Nerede tütün içmeyen denizci?'«Pipo sakinleştirdi onu, zamanla da okuldan kaçtığını,bir Rus gemisiyle denize açıldığını, gene kaçtığını;bir süre İngiliz gemilerinde çalıştığını ; başrahipbabasıyla şimdi barışmış olduğunu anladım. Bu sonnokta üzerinde önemle duruyordu. 'İnsan genç oluncadünyayı görmeli, deneyler, düşünceler edinmeli, dağarcığınıgenişletmeli.' 'Burada mı !' diye sözünü kestim.Gençliğinin ciddiliğiyle, sitem edercesine, 'Belli olmaz !'dedi, 'Bay Kurtz'la burada tanıştım.' Dilimi tuttumbundan sonra. Anladığım kadarıyla, deniz kıyısındakibir Hollandalı tecimeni, kendisine gerekli gereçlerle erzağıvermesi için kandırmış, sonra da başına geleceklerdenbir bebek kadar habersiz, iç bölgelere doğru yolaçıkmıştı. Herkesten ve herşeyden uzak, iki yıldır geziniyordubu ırmak dolaylarında. 'Göründüğüm kadargenç değilim. Yirmi beş yaşımdayım,' dedi. 'Önceleri ihtiyarVan Shuyten cehennemin dibine yollardı beni', diyeanlattı büyük bir zevkle, 'ama inat ettim, konuştum,sonunda gevezeliğimle en sevdiği köpeğini öldüreceğimdenkorktu, bazı ucuz şeylerle bir kaç silah verdi, birdaha da yüzümü görmek istemediğini söyledi. İyi birHollandalıydı, ihtiyar Van Shuyten. Döndüğümde banahırsız demesin diye bir yıl önce biraz fildişi göndermiştimona. Eline geçmiştir inşallah. Gerisine de hiçkulak asmıyorum. Size bir yığın odun bırakmıştım. Eskievimdi o. Gördünüz mü?'«Towson'un kitabını verdim ona. Beni öpecek sandım,ama tuttu kendini. 'Kalan tek kitabımdı, yitirdiğimisanmıştım,' dedi, kendinden geçercesine kitaba bakarak.'Tek başına yolculuk eden bir adamın başına nekazalar gelir, biliyor musunuz? Kayıklar devrilir bazen- bazen de insanlar öfkelenince çabucak gitmelı.: gere-83
kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rusça mı not tuttun?' dedim.Evet anlamına başını salladı. 'Ben anlan şifre sanmıştım,'dedim. Güldü, sonra ciddileşti. 'Çok zor oldu buinsanlan uzak tutmak,' dedi. 'Seni öldürmek mi istiyorlardı?'diye sordum. 'Yok, hayır !' diye bağırdı, sonratuttu kendini. 'Bize niçin saldırdılar?' diye sordum.Bir an durakladı, sonra utanarak, 'Onun gitmesini istemiyorlar,'dedi. 'Öyle mi?' dedim merakla. Gizemli vebilgiç bir havayla başını salladı. 'Söylediğim gerçek,'dedi, 'bu adam dağarcığımı genişletti.' Kollarını ikiyana açıp yusyuvarlak, küçük mavi gözlerini bana dikti.»84
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26:
artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28:
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30:
dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32:
'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK