inanın, ister inanmayın, kafasının içi pırıl pırıldı - korkunçbir biçimde kendine doğru yoğunlaştırmıştı düşüncelerini,doğrudur, ama pırıl pırıldı gene de; tekçıkar yolum da buydu işte - bir de onu hemen öldürmekvardı tabii, ama gürültü çıkması kaçınılmaz olduğundan,pek iyi bir çözüm değildi bu. Ama ruhu deliydi.Ormanın içinde, tek başınayken, kendi içine bakmışve çıldırmıştı! Günahlarımın cezası olacak, içinebakma işkencesinden benim de geçmem gerekti. Ustalıklasöylenmiş hiç bir söz onun o son, içten patlayışıkadar yıkamazdı kişinin insanlığa olan inancını. Kendikendine de savaşıyordu. Gördüm -işittim. Sınır, inan,korku bilmeyen, ama gene de kendi kendiyle kör birdövüşe girmiş bir ruhun akıl almaz gizemini gördüm.Aklım başımdaydı hep, ama sonunda onu yatağına yatırdığımda,ter içinde kalmıştım; sanki o tepeden aşağıyarım tonluk bir yük taşımışım gibi titriyordu dizlerim.Oysa ona destek olmuştum yalnızca, kemikli kolunuboynuma dolamıştı - bir çocuğunkinden de pekfazla olamazdı ağırlığı.«Ertesi gün öğleyin yola çıktığımızda, varlıklarınınsürekli olarak bilincinde olduğum, ağaçtan perdeninarkasındaki kalabalık, ormandan dışarı aktı gene,açıklığı, tepenin yamacını, çıplak, soluyan, titreyen,tunçtan gövdelerle doldurdu. İstimi arttırdım biraz,sonra tekneyi ırmaktan aşağı çevirdim ve iki bin göz, sularıçalkalandıran, gürültüler çıkaran korkunç ırmakcanavarının kuyruğuyla suyu dövüşünü, havaya karadumanlar soluyuşunu izledi. Irmak boyundaki ilk insansırasının başında, tepeden tırnağa kırmızı toprakla boyanmışüç adam sinirli sinirli bir aşağı, bir yukarı yürüyorlardı.Aynı düzeye geldiğimizde yüzlerini ırmağadönüp ayaklarını yere vurdular, boynuzlu başlarını, kızılgövdelerini salladılar, korkunç ırmak canavarına103
doğru bir yığın kara tüy, kuyruğu sarkan uyuz bir post- kurumuş bir su torbasına benzeyen bir şey - salladılar,zaman zaman her biri bir ağızdan, hiç bir insandiline benzemeyen akıl almaz sözler bağırdılar. Kalabalığınyer yer kesilen mırıltıları şeytanca bir nakaratgibiydi.«Kurtz'u kaptan köşküne taşımıştık, daha çok havaalıyordu orası. Döşeğe uzanmış, açık pancurdan dışarısınıseyrediyordu. İnsan gövdelerinin oluşturduğuyığın dalgalandı ve miğfer başlı, esmer yanaklı kadınırmağın tam kenarına kadar koşarak geldi. Kollarınıuzatıp bir şey bağırdı, tüm o azgın kalabalık da hepbir ağızdan aynı belirli, hızlı, soluk kesici sözleri kükrercesinebağırmaya başladılar.«'Dediklerini anlıyor musun?' diye sordum Kurtz'a.«Alev alev, özlem dolu gözlerle, istek ve kin karışımıbir bakışla benden öteye, dışarıya bakıyordu. Karşılıkvermedi, ama uçuk dudaklarında bir gülücüğün,anlamı belirsiz bir gülücüğün dolaştığını gördüm, sonradudakları çırpınırcasına titredi, 'Anlamaz olur muyum?'dedi yavaşça. Bu sözleri söylerken, doğaüstü birgüç içinden söküp almış gibi soluğu kesildi.«Düdüğün ipini çektim, çünkü güvertedeki hacılarınbüyük bir eğlenceye hazırlanıyormuş gibi tüfekleriniçıkardıklarını görmüştüm. Düdüğün birden bireötmesiyle, kımıltısız duran o yoğun gövde yığınında birdehşet kıpırtısı görüldü. 'Yapmayın ! Korkup kaçacaklar'diye üzüntüyle bağırdı güverteden biri. Bir daha,bir daha, durmadan çektim ipi. Dağılıp koştular, sıçradılar,çömeldiler, sallandılar, havada uçan sesin dehşetindensakınmaya çalıştılar. Kızıla boyalı üç adam vurulupölmüş gibi, kıyıda yüzüstü, dümdüz yere yatmışlardı.Yalnız o harika, barbar kadın kımıldamadı bile,104
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26:
artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28:
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30:
dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32:
'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34:
lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36:
-bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38:
nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40:
piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42:
lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44:
Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46:
sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48:
şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50:
saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52:
dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK