geçmek için büyük bir yarım daire çizerek koştum (Sanıyorumkendi kendime de gülüyordum, bu arada) . Birçocuk oyunundaymışız gibi aldatıyordum Kurtz'u.«Kurtz'u yakaladım sonunda, geldiğimi duymasaydıda ayağım takılıp üstüne bile düşebilirdim, ama vaktindeayağa kalktı. Sarsılarak, toprağın soluduğu birbuhar gibi uzun, solgun, belirtisiz, ayağa kalktı, sisgibi sessiz, hafifçe sallanarak önümde durdu; arkamda,ağaçların arasında ateşler parıldıyor, kalabalık seslerinmırıltısı geliyordu ormandan. Kurnazca yolunukesmiştim, ama yüzyüze gelince aklım başıma geldi,karşı karşıya olduğum tehlikenin önemini kavradım.Tehlike bitmemişti henüz. Ya bağırmaya başlasaydı?Ayakta zor duruyordu, ama sesi güçlüydü hala. 'Git- gizlen,' dedi o derin sesiyle. Korkunç bir şeydi. Arkamabaktım. En yakın ateşten otuz metre kadar uzaktaydık.Bir karaltı ayağa kalktı, uzun kollarını parıltınınönünde sallayarak uzun kara bacaklarının üzerindeilerledi. Kafasında boynuzlar vardı - sanıyorum ceylanboynuzları. Bir büyücüydü kuşkusuz -yeteri kadarkorkunçtu görünüşte. 'Ne yaptığının farkında mısın?'diye fısıldadım. 'Evet,' dedi, o tek sözcüğü söylemekiçin sesini yükselterek. Bir megafondan gelmişgibi uzaktan, ama yüksek perdeden geldi sesi kulağıma.Bu gölgeyi - bu acı çeken, serseri varhğı - dövme düşüncesinekarşı duyduğum doğal tepkiden başka, kavgaedilecek bir durum da olmadığı apaçıktı. 'Perişanolursun,' dedim - 'çok perişan olursun.' Böyle bir esinleniverirbazen insan, bilirsiniz. Doğru sözü söylemiştim,oysa yakınlığımızın sürmek, sonuna dek - sonundanda ötede - sürmek üzere atılmakta olan temeli,şu andaki kadar perişan bir durumda olamazdı.c
dağıtırım şu ...' Ne bir sopa, ne de bir taş vardı yakınlarda.'Boğarım seni,' diye düzelttim sözümü. 'Büyükişlerin eşiğindeydim', diye yalvardı, kanımı donduranözlem dolu, istekli bir sesle, 'Şimdi de bu salak, alçakherif yüzünden . . . ' 'Ne olursa olsun, Avrupa'daki başarınkesin artık', dedim güvenle. Onu boğmak istemiyordum,anlıyor musunuz -üstelik hiç bir işe de yaramazdıbu. Onu, unutulmuş, hayvanca isteklerini, doygun,canavarca anılarını uyandırarak bağrına basanbüyüyü - ormanın ağır, suskun büyüsünü - bozmakistedim. Emindim : Yalnız buydu onu ormanın kıyısına,çalılıklara, ateşlerin parıltısına, davulların vuruşuna,tuhaf teranelerin vızıltısına çeken; başkaldıran ruhunuolağan özlemlerin ötesine çeken yalnız buydu. Anlıyormusunuz, bilmiyorum, ama durumun korkunçluğu saldırıyauğramam olasılığından değil (bu tehlikenin defarkındaydım) , önemli ya da önemsiz hiç bir şeyin adınayalvaramayacağım bir adamla karşı karşıya olmamdangeliyordu. Benim de, zenciler gibi, ona - kendisine- onun kendi yüceltilmiş, akıl almaz rezilliğine- sığınmam gerekiyordu. Ondan daha yüksek, ya dadaha alçak hiç bir şey yoktu, bunu biliyordum. Bir tekmeyleuzaklaşıvermişti dünyadan. Allah cezasını versin! dünyayı da paramparça etmişti. O tek başınaydı veben, karşısında, toprağın üzerinde nerede durduğumu,havada nerede uçtuğumu bilemiyordum. Size neler konuştuğumuzuanlatıyorum, hangi cümleleri söylediğimiziyineliyorum - ama neye yarar? Olağan, günlüksözcüklerdi bunlar, yaşam boyu karşılıklı çıkardığımızsıradan bazı sesler. Ama ne farkeder? Benim için, düşlerdeişitilen sözlerin, karabasanlarda söylenen cümlelerindehşet verici anlamlılığı vardı arkalarında. Birruhtu o! Bir ruhla savaşmış birisi varsa bu dünyada, obenim işte. Bir deliyle de tartışmıyordum üstelik. İster102
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6:
JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8:
diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10:
Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12:
filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14:
tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16:
çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18:
ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20:
verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22:
içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24:
uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26:
artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28:
Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30:
dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32:
'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34:
lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36:
-bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38:
nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40:
piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42:
lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44:
Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46:
sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48:
şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50:
saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55 and 56: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 57 and 58: lalı bir kalıta sahip olacak ilk
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108: tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110: yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112: mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114: 'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116: dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118: nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120: «'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122: DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK