Bazen kıyıya çok yakın bir şubeye rastlıyorduk. Büyüksevinç ve şaşkınlık belirtileri gösterek bizi karşılayan,yıkık dökük ağıllarından fırlayan bu beyaz adamlarıntuhaf bir görünümleri vardı - sanki bir büyü onlarıtutsak etmişti oraya. Fildişi sözcüğü havada yankılanıyordubir süre için - sonra biz gene boşluklar boyunca,kıçtaki çarkın ağır vuruşunun boş çarpışlarında yankılanandurgun dönüşleri aşarak, dönemeçli rotamızınyüksek duvarları arasında, sessizliğe doğru yolumuzusürdürüyorduk. Yükseklere tırmanan ağır, yüce ağaçlar,ağaçlar, milyonlarca ağaç; ağaçların dibinde de, ırmağınakıntısına karşı kıyı kıyı giden, büyük, direklibir avluda badi badi ilerleyen bir böcek gibi, kurumkaplı gemimiz. İnsana çok küçük olduğu, yitip gittiğiduygusunu veriyordu, ama tümden yıkıcı bir duygu dadeğildi bu. Küçük de olsa, böcek ilerliyordu - istenende buydu zaten. Hacılar böceğin nereye gittiğini sanıyorlardı,bilmiyorum. Herhalde bir şey elde edeceklerinisandıklan bir yere !. Benim içinse Kurtz'a doğru- yalnız Kurtz'a doğru - ilerliyordu; ama buhar borularımızdelinince ilerlememiz çok yavaşlıyordu. Önümüzaçılıyor, arkamız hemen kapanıyordu - sanki biradım atıp dönüş yolumuzu kesiveriyordu orman. Gitgidekaranlığın yüreğine saplanıyorduk. Çok sessizdioraları. Bazı geceler, ağaçtan perdenin arkasından gelendavul sesleri ırmağın üzerine uzanıp, başımızın üstündeboşlukta duruyormuşcasına, sabaha dek k:alıyordu.Bunun savaş mı, barış mı, yoksa tapınma mı demekolduğunu bilemiyorduk. Buz gibi bir durgunluğungelişi gündoğumunu haber veriyordu, ateşçiler uyuyorlardı,korlar iyice cansızlaşmıştı; bir dal kırılsa ürküyorduinsan. Tarihöncesinde, bilinmeyen bir gezegengörünümüne bürünmüş bir dünyadaki gezginlerdik. Derinacılar, büyük güçlükler uğruna elde edilebilecek be-55
lalı bir kalıta sahip olacak ilk insanlar olduğumuzu düşünebilirdik.Ama birdenbire, bir köşeyi güçlükle döndüktensonra, çalıdan duvarlar, sivri ottan damlararastlayıveriyorduk -patlayan çığlıklar, değirmen gibidönen kara kollar, çırpılan yığınla el - hepsi de ağır,sarkık, hareketsiz yapraklar altında. Kara, anlaşılmazbir çılgınlık nöbetinin kıyısında gemi ağır ağır, güçlükleyol alıyordu. Tarihöncesi adamı bize sövüyor, tapınıyor,ya da hoşgeldin diyordu - kim bilebilirdi? Çevremizianlama yetimiz yokolmuştu; şaşarak, bir tımarhanedekiçılgınca patlamayı izleyen aklı başında adamlargibi için için üzülerek, bir hayalet gibi, akıp gidiyorduk.Anlayamıyorduk, çünkü çok uzaktaydık veanımsayamıyorduk; çünkü ilk çağların gecesinde, çokaz izi kalan - ve hiç bir anısı kalmayan - o çağlardailerliyorduk.«Dünya başka bir dünya gibiydi. Uysallaştırılmış,zincire vurulmuş bir canavara bakmaya çalışmıştık, oysaorada, canavarca ama özgür bir şeydi gördüğümüz.Dünya dışında bir şeydi, insanlar da - hayır, insanlıkdışı değildiler. En kötüsü de buydu, anlıyor musunuz?- insanlık dışı olmadıkları kuşkusu. Ağır ağır iniyordubu duygu insanın üstüne. Çığlıklar atıyorlar, sıçrıyor,oldukları yerde dönüyor, yüzlerini korkunçlaştırıyorlardı;ama kişiyi heyecanlandıran, insanlıklarını- sizinkiler gibi olan insanlıklarını - ve bu çılgın, coşkunkalabalıkla olan uzak akrabalığımzı düşünmekti.Çirkindi. Evet, oldukça çirkindi; ama yüreğin varsa, ogürültünün korkunç sıcaklığının, içinde ufacık da olsabir tepki yarattığını kabullenirdin; senin - ilk çağlarıngecesinden böylesine uzak olan senin - kavrayabileceğinbir anlamı olduğundan uzaktan uzaktan kuşkulanabilirdin.Niçin olmasın? İnsan aklı her şeyi yapabilir- çünkü her şey içindedir insanın, geçmiş de,56
- Page 1 and 2:
JOSEPH CONRADKARANLIGINYÜREGi
- Page 3 and 4:
DOST KİTABEVi YAYINLARI : BROMAN/
- Page 5 and 6: JOSEPH CONRAD HAKKINDAİngiliz dili
- Page 7 and 8: diği o durgun karanlığın içind
- Page 9 and 10: Güneş battı. Irmağı karanlık
- Page 11 and 12: filoya yükselebileceğini düşün
- Page 13 and 14: tüm. Uzun bir süre - altı yıl k
- Page 15 and 16: çok çabuk oldu. Meğer şirket, k
- Page 17 and 18: ol mavi, biraz yeşil, bir kaç tur
- Page 19 and 20: verip v.ermeyeceğimi sordu. Şaş
- Page 21 and 22: içe yaşadığımız herhangi bir
- Page 23 and 24: uzun sürmüyordu bu. Bu duyguyu ka
- Page 25 and 26: artıveren parlaklığıyla, zaman
- Page 27 and 28: Ne ölçüde sinsi olabZeceğini de
- Page 29 and 30: dizlerinin üzerinde doğruldu ve s
- Page 31 and 32: 'ta dibinde. Bütün öbürlerinin
- Page 33 and 34: lunan orta yaşlı zenci ölüsü b
- Page 35 and 36: -bir gülümseY.iş - bir gülümse
- Page 37 and 38: nuz, ayakta da tutuyordu beni, çok
- Page 39 and 40: piç duvarlara mızraklar, kalkanla
- Page 41 and 42: lüyor bunları?' diye sordum. 'Bir
- Page 43 and 44: Bay Kurtz'un da orada olduğunu iş
- Page 45 and 46: sizce reddetmez,' diyeydi. Anlıyor
- Page 47 and 48: şaşırmadım. Merkezde bulunan bi
- Page 49 and 50: saınaz, atılgan olmaksızın açg
- Page 51 and 52: dedi müdür. 'Yardımcısını bur
- Page 53 and 54: Bana ne kadar yakın olduklarını
- Page 55: imi açmam gerekiyordu. Böyle şey
- Page 59 and 60: da da üçer dövme vardı. O da k
- Page 61 and 62: telik şifreyle ! İlginç bir gize
- Page 63 and 64: !erinde küçük, alev alev bir top
- Page 65 and 66: şi gezerken, uyurken, yemek yerken
- Page 67 and 68: arkamdan müdürün sesi. 'Biz varm
- Page 69 and 70: noktada oluştu bu eylem. Bir döne
- Page 71 and 72: dişlerini birbirine çarpıyordu.
- Page 73 and 74: ğerli bir şeymiş, elinden almaya
- Page 75 and 76: dım ... Kim o öyle iç çeken ora
- Page 77 and 78: diken eden düşünce de buydu. Bun
- Page 79 and 80: tu, ancak son sayfanın dibine titr
- Page 81 and 82: kesmişlerdi; Kurtz ölmüştü -
- Page 83 and 84: doğru kaldırdı. 'İngiliz misini
- Page 85 and 86: kir.' Sayfalan karıştırdı. 'Rus
- Page 87 and 88: Bu alçak gönüllü, pırıl pır
- Page 89 and 90: Yeniden dost olana dek bir süre di
- Page 91 and 92: lattı, daha sonraları. Bu konuda
- Page 93 and 94: şesinden bir kaç adam göründü.
- Page 95 and 96: !edikleri Rus, kıyıya bakıyordu.
- Page 97 and 98: «Müdür dışarı çıktı. Kolum
- Page 99 and 100: Kurtz'un verdiğini söyledi. 'Göt
- Page 101 and 102: enzer bir şeyin sezgisi, beni çok
- Page 103 and 104: dağıtırım şu ...' Ne bir sopa,
- Page 105 and 106: doğru bir yığın kara tüy, kuyr
- Page 107 and 108:
tü.rn dış görünüşlerine susa
- Page 109 and 110:
yesiz, kara başını kapıdan içe
- Page 111 and 112:
mek, o iğrenç yemeklerini gövdel
- Page 113 and 114:
'halkçı bir hareketin içinde' -
- Page 115 and 116:
dilerinin olduğunu söyleyip el ko
- Page 117 and 118:
nız sevginin ve inancın sönmez
- Page 119 and 120:
«'Doğru', dedim. 'Verdiği örnek
- Page 121 and 122:
DOST KİTABEViYAYINLARIYAPISALCILIK